| Biliyorsun, gelmek zorunda değilsin. Benim annem sonuçta, ilgilenebilirim. Saçmalama. | Open Subtitles | تعرفين, لستِ مضطرة للمجيء إنها أمي, و يمكنني الإعتناء بها |
| Şu güzel bifteğin tadına bir bak. Yemek zorunda değilsin. | Open Subtitles | خذى قطعة اللحم الذيذة هذه لستِ مضطرة لأكلها |
| Eğer okulda işin varsa bizi yolcu etmek zorunda değilsin. | Open Subtitles | لستِ مضطرة للرجوع لتفقدنا إن كنتِ مشغولة في المدرسة |
| Doğruca odama git ve orada bekle. Ayakkabılarını çıkarmana gerek yok. | Open Subtitles | لذا اذهبي مباشرة إلى غرفتي وانتظريني هناك, لستِ مضطرة لخلع حذائيك |
| Tek söylediğim, moralimi düzeltmek için çalışmana gerek yok. | Open Subtitles | لقد بدأت لتوي في الحديث لستِ مضطرة لأن تحاولي أن تحسني من شعوري |
| -Gitmek zorunda değilsin, Irene... | Open Subtitles | لستِ مضطرة للذهاب، ولا حق له بأن يطلب منكِ ذلك |
| Camdan ayakkabın onda değilse onunla görüşmek zorunda değilsin. | Open Subtitles | فأنت لستِ مضطرة إلى رؤيته بعد ذلك, حسناً؟ |
| Sen gitmek zorunda değilsin. Ama ben evi merak ediyorum. | Open Subtitles | , لستِ مضطرة للذهاب لكنني متحمسة لرؤية هذا المنزل |
| En azından hamile olup olmadığını anlamak için doktora gitmek veya tavşan öldürmek zorunda değilsin. | Open Subtitles | على الأقل لستِ مضطرة للذهاب إلى طبيب و قتل أرنب لتعرفي لو كنتِ حاملاً |
| Mazeret uydurmak zorunda değilsin. Reddedilmeyi kaldırabilirim. | Open Subtitles | لستِ مضطرة لايجاد عذر له أنا يمكنني تقبل الرفض |
| Bana simdi kibarlık etmek ş zorunda değilsin. | Open Subtitles | اسمعي, لستِ مضطرة لأن تكوني لطيفة معي الآن |
| Aslında, istemiyorsan, burada yaşamak zorunda değilsin. | Open Subtitles | أتعلمين , لستِ مضطرة للعيش هنا إن لم ترغبي بذلك |
| İstemiyorsan burada yaşamak zorunda değilsin. | Open Subtitles | أتعلمين , لستِ مضطرة للعيش هنا إن لم ترغبي بذلك |
| Tüm yemekleri kendi başına yapmak zorunda değilsin. | Open Subtitles | لستِ مضطرة لإعداد هذا الغداء بأكمله وحدكِ |
| Söylemene gerek yok. Grafiğiniz bize bilmemiz gereken her şeyi anlatıyor. | Open Subtitles | لستِ مضطرة لقول ذلك فمخططكِ يخبرنا بكل ما نحتاج لمعرفته |
| - Sorun değil, anlatmana gerek yok. - Anlatmayacağım. | Open Subtitles | ـ لابأس لستِ مضطرة لإخباري ماحدث ـ أن لن أفعل |
| O kadar zahmete katlanmana gerek yok. | Open Subtitles | أوه ، أنتِ لستِ مضطرة للخضوع لتلك المتاعب |
| Yani, sana fatura adresinin şuan ki geçerli adresin olup olmadığını sorduğum zaman bana 30 dakikalık bir hikaye anlatmana gerek yok. | Open Subtitles | انكِ تجعليهم أصعب من المتوقع اعني , انكِ لستِ مضطرة بقص قصة لمدة 30 دقيقة لو سألتِك |
| Bir sürü yiyeceğimiz var. Çalmana gerek yok. | Open Subtitles | لدينا الكثير من الطعام لستِ مضطرة للسرقة |
| Ama ben aşırı dindar garip bir adamım nihayetinde. Söylediğim şeylere inanmak zorunda değilsiniz. | Open Subtitles | لكن أنا مجرّد شخصٍ غريب متدين لستِ مضطرة لتصدقي أيّاً مما أقوله |
| Ama sırf bunun için bu kadar yol gelmene gerek yoktu. | Open Subtitles | ولكن لستِ مضطرة للمجئ لأسفل سكني لتخبريني به |
| Hayır, hayır, hayır. Sorun değil, mecbur değilsin. | Open Subtitles | كلاّ , لا , لا , لا لا بأس , لستِ مضطرة لفعل ذلك |