| Aile diye bir şey olduğu için günde 12 kez şükrediyorum. | Open Subtitles | و عدد المرات يوميا التي أكون فيها شاكرة لوجود شئ كالعائله |
| Yani, bazı insanların ahlaki kaygılardan dolayı daha muhafazakar davrandığını ve başkalarının da, bazı ülkelerde denetim daha az sıkı ya da yoksun olduğu için ilerlediğini görecek miyiz ? | TED | أعني أنه هل نحن بصدد رؤية أشخاص يعيقون الأمر لوجود مخاوف أخلاقية لديهم وآخرين يمضون قدما في استخدام التقنية لأن هنالك دولا تتقيد بالقوانين وأخرى لم تسن قوانين على الإطلاق؟ |
| Bir dedektifin hayatından memnun olması için cinayet olması gerekmez. | Open Subtitles | ليس ثمة حاجة لوجود جريمة ، لكي يزدهر عمل المحقق |
| Ve sinemada, geleneksel olarak, projektör yüzünden asla sessiz bir an olmaz. | TED | وفي السينما، عادةً لا يوجد لحظات صمت لوجود صوت جهاز العرض. |
| Knox Teknolojilerinin programının Red Star sisteminde olduğuna dair delile ihtiyacım var. | Open Subtitles | أريد دليلا لوجود برنامج نوكس للتقنيات فى نظام ريد ستار |
| Bay Weston'un burada olma sebebi benim Mahoney'ye olan mirasımın değerini saptamaktır. | Open Subtitles | السبب الوحيد لوجود السيد ونستون هنا هو ان يحدد ارثي للاَنسة ماهوني |
| Tüm Arktik insanları için Aurora karanlık kış aylarında güneşin varlığının bir hatırlatıcısıdır. | Open Subtitles | لجميع شعوب القارة الشمالية العديدون، الشفق ذكرى لوجود الشمس خلال أيام الشتاء الحالكة |
| Dilencilerimizle yanyana çalışmaya hevesli belediye çalışanlarımız olduğu için şanslıyım. | TED | أنا محظوظٌ لوجود هؤلاء الموظفين المستعدين للعمل جنبًا إلى جنب مع المتسولين. |
| Gemide bir kadın olduğu için sıkılmana gerek kalmazdı o zaman. Alay etme. | Open Subtitles | لذلك أنتَ منزعج لوجود إمرأةٍ على السفينه |
| Evet teğmen. Adamlarınızdan biri burada olduğu için şanslıyız. | Open Subtitles | هذا صحيح أيها الملازم ,نحن محظوظون لوجود أحد رجالك هنا,إنه على متن الطائرة الآن |
| Burdaki toprağın üstünde kar olduğu için epey şanslıyız. | Open Subtitles | نحن محظوظون لوجود هذه الأرض المُغطاة بالثلوج |
| Öğrencilerin arasında dersi dinleyen biri olduğu için. | Open Subtitles | لوجود شخص ما يستمع حتى إذا كان هناك فقط طالب واحد |
| Şunu söylemeliyim ki yakınlarda kocaman güçlü bir polisin olması çok rahatlatıcı. | Open Subtitles | أتعلم، عليّ القول أشعر براحة أكبر لوجود رجل من الشرطة في البناية |
| Şu an burada olmamızın tek nedeni dünyanın bizden kurtulmak istiyor olması. | Open Subtitles | السبب الوحيد لوجود أي منا هنا هو لأن العالم يُريد التخلُّص مِنّا |
| Ludwig Wittgenstein, belki de 20. yüzyılın en büyük filozofu, bir dünyanın var olması gerekmesine şaşırmıştı. | TED | ربما لودفيج وتجنشتاين هو أعظم فيلسوف في القرن العشرين كان مندهشًا لوجود العالم أصلًا. |
| Çantamı alan sorumsuz bir salak yüzünden ekmeğim San Francisco'da kaldı! | Open Subtitles | لكن لوجود بعض الحمقى أحد المتهوريين السذج أخذ حقيبتى لقد فقدت الخبز فى سان فرانسسكو |
| Ve trafik otobandaki bir yatak yüzünden tıkanmış durumda. | Open Subtitles | وحركة السير مزدحمة نظراً لوجود حشية على الطريق السريع |
| Knox yazılımının Red Star'da olduğuna dair ipucu istiyorum. | Open Subtitles | أريد دليلا لوجود برنامج نوكس للتقنيات فى نظام ريد ستار |
| Joan, kızımın senin yanında olma ihtimali var mı? | Open Subtitles | جوان هل هنالك أي أحتمال لوجود أبنتي معك؟ |
| Bu bana göre çok vahim bir soru, çünkü ben insan doğası varlığının öncül bir savunucusuyum, bu doğada ne kadar noksanlık ve terslik olursa olsun. | TED | هذا سؤال مُلح باالنسبة لي لأنني من المدافعين البارزيين لوجود الطبيعة البشرية بكل عيوبها وغرابتها. |
| Bak, listede ismimizin olmasına gerek yok, ruca. | Open Subtitles | لا حاجة لوجود أسمائنا في القائمة يا أختاه |
| Goa'uld varlığına duyarlı uzaylı teknolojilerini daha önce de görmüştük. | Open Subtitles | لقد رأينا تقنيات غريبة من قبل حساسة للغاية لوجود الجواؤلد |
| Seni seven ve iyi anlaşan iki kızla olduğun için süper şanslısın. | Open Subtitles | أنت محظوظ جدا، لوجود امرأتين تحبانك وعلى وفاق سويا |
| Donanma üssünde hidroflorik asit bulunmasının pek çok nedeni vardır. | Open Subtitles | هناك أهداف كثيرة لوجود حمض الهيدروكوليك في القاعدة |
| Tina'ya sahip olduğum için çok şanslıyım o yüzden iş üstündeyken içimden sadece... | Open Subtitles | أنا محظوظ جدا لوجود تينا معي هذا كل ما أفكر فيه عندما نفعلها |
| Babam korkunç olduğunu düşündü. Bir şaheserin kalın camlar arkasında olmasının. | Open Subtitles | لقد كان أبي مستاء لوجود هذه التحفة خلف ذلك الزجاج العازل |