| Kısa bir yolu yok. Bu, yüzerek yüzmeyi öğrenmek gibidir. | TED | ليس هناك طريق مختصرة. انه كالسباحة عن طريق تعلم السباحة. |
| - Madene girebilmenin bir yolu yok. - Bu olayı durduracağız. | Open Subtitles | . ليس هناك طريق إلى المنجم . نحن سنذهب لنوقف هذا |
| Ama dürüst olmak gerekirse bu konuda başka bir yol yok. | TED | لكن، بكل صراحة، في هذه القضية، ليس هناك طريق آخر. |
| Büyük ihtimalle, içeri giren ve dışarı çıkan başka bir yol yok. | Open Subtitles | بالتأكيد ليس هناك طريق آخر للدخول أو للخروج |
| Köpeğin bizimle yaşaması mümkün değil. | Open Subtitles | ليس هناك طريق ذلك الكلبِ يَتحرّكُ هنا مَعنا. رجاءً؟ |
| "Sabahleyin Seattle"a devam etmem mümkün değil. | Open Subtitles | وأُسيّرُ الأمورَ. ليس هناك طريق الذي أنا أَستمرُّ عَمَل صباحاً سياتل. |
| Bunu yılanın yapmasının imkanı yok. | Open Subtitles | ليس هناك طريق الذي الأفعى كان يُمكنُ أنْ تَعْملَها. |
| Birkaç hafta içinde 6 aylık dersleri toparlamam imkansız. | Open Subtitles | ليس هناك طريق للجحيم سوف انسحب باقي بضغة أسابيع لنصف السنة |
| O cümleyi beni gururlandıracak şekilde bitirmene imkân yok | Open Subtitles | ليس هناك طريق لإنْهاء تلك الجملةِ الذي سَيَجْعلُني فخور. |
| Seks yapmalarının imkânı yok. | Open Subtitles | ليس هناك طريق أَنْ يَكُونَ عِنْدَهُ جنسُ. |
| Hepimiz biliyoruz ki o köprü haricinde çıkış yolu yok. | Open Subtitles | نعلم جميعا أنه ليس هناك طريق للخروج إلا عبر هذا الجسر |
| Bu akşam da düşmezse, lastiğini indirin. Başka yolu yok. | Open Subtitles | لو أنه لم يهبط الليلة ، فعليك أن تفسد إطاره ، ليس هناك طريق آخر |
| Onu kapatabilmemin hiçbir yolu yok mu diyorsun? | Open Subtitles | تقصد أن تقول لى أن ليس هناك طريق يمكننى من إغلاق هذا؟ |
| Uçağa birıemem. Gün ışığından kesin olarak korunmanın yolu yok. | Open Subtitles | لا أستطيع الطيران , ليس هناك طريق متأكداً للمحاذرة من ضوء الشمس |
| Evet, kumanda odası 200 fit kuzeyde ancak doğrudan bir yol yok.. | Open Subtitles | نعم ، غرفة التحكم على بعد 200 قدم ولكن ليس هناك طريق مباشر إليها |
| Arkadaşların için başka bir yol yok. | Open Subtitles | ليس هناك طريق آخر لتحرير اصدقائك |
| Batıdan içeri girmek için iyi bir yol yok. | Open Subtitles | ليس هناك طريق جيد للدخول من الغرب |
| Bu camların, o arabadan gelmesi mümkün değil. | Open Subtitles | ليس هناك طريق بِأَنَّ هذا الزجاجِ جاءتْ مِنْ تلك السيارةِ. |
| Yani, bizi izlemesi mümkün değil ki. | Open Subtitles | أعنى ، انه ليس هناك طريق ليتبعنا |
| Mark Twain'in bununla yarışması mümkün değil. | Open Subtitles | ليس هناك طريق لمارك تواين لكي ينافس ذلك |
| Bunu satın almanın imkanı yok ama... | Open Subtitles | ليس هناك طريق أنت يمكن أن تتحمل ذلك, لكن |
| Ben kafanı patlamadan silahını çekip ateş etmenin imkanı yok. | Open Subtitles | ليس هناك طريق الى الجحيم سيصبح قادر على سحب واطلاق النار قبل أن أفصل رأسك |
| Bu kesinlikler imkansız. Çünkü kimse güvenliği geçip silah sokamaz. | Open Subtitles | ذلك مستحيل جدا لأن ليس هناك طريق أي شخص يمكن أن يحصل على أمن البندقية الماضي. |
| Sen kardeşimsin, bunun olmasına izin vermeme imkân yok. | Open Subtitles | الولد، أنت فوق. أنت أختَي، ليس هناك طريق أَتْركُ الذي أَحْدثُ. |
| Çünkü felsefe üzerine kariyer yapmanızın imkânı yok. | Open Subtitles | قائد في الفلسفة، لأن ليس هناك طريق للابتعاد عن ذلك. |
| Sydney, birini ötekinden ayırmamız imkânsız. | Open Subtitles | ليس هناك طريق لنا للتحقيق الهوية من كلا الرجل. |