| Bu kötü günlerinde ona sadık kalan tek kişi annesiydi. | Open Subtitles | أمة هي الوحيدة التي ظلت مخلصة له في سوء حظة |
| Şey, kurtarılması için birşeyler yapılmayacak tek kişi şuanda o. | Open Subtitles | حسنًا, هي الوحيدة هنا في الجوار تنقذ الآن أي شيء. |
| Sanırım konumlarını tahmin edebilen tek kişi kızdı. | Open Subtitles | أعتقد أن الفتاة كانت هي الوحيدة التي كانت تخشى على مكانتهم |
| Ve ben yaşadığım sürece onları bir tek o söyleyecek. | Open Subtitles | وطالما انا علي قيد الحياة ستكون هي الوحيدة التي تغنيهم |
| Lafın kısası, sana dokunma hakkı yalnızca annene ait. | Open Subtitles | والدتك هي الوحيدة الذي تستطيع لمسك , صحيح ؟ |
| Onu dinleme. Deli olan o. Sen değilsin. | Open Subtitles | لا تستمع لها, هي الوحيدة المجنونة, ليس أنت |
| Evde bir tek onun bilgisayarı yok, değil mi? | Open Subtitles | أقصد، هي الوحيدة في المنزل التي لا تملك حاسوباً، صحيح؟ |
| Onu ilk gördüğüm günden ben ölene kadar tek aşkım o olacak. | Open Subtitles | ومنذ اليوم الأول الذي رأيتها فيه إلى يوم مماتي هي الوحيدة |
| Nihayetinde Paula o bilgiyi alabilecek tek kişi. | Open Subtitles | اعنى ان بولا هي الوحيدة التى ستسعيد لنا المعلومات |
| Annenin sırtından vurulmayan tek kişi olduğunu biliyoruz, değil mi? | Open Subtitles | ما نعرفه هو أن الأم هي الوحيدة التي لم تصاب من الخلف |
| Onu canlı ele geçirmemiz gerek. Şu anda o makineyi kullanmayı bilen tek kişi o. | Open Subtitles | نريدها على قيد الحياة، هي الوحيدة التي تعرف كيفية استخدام الآلة |
| Görülüyor ki, beni dinleyen tek kişi oydu. | Open Subtitles | لكن صادف أنها هي الوحيدة التي تستمع إليّ |
| Ömrünü göremediğim tek kişi o. | Open Subtitles | .مدة حياتك هي الوحيدة التي لا أستطيع النظر إليها |
| Onları alabilecek tek kişi kız. | Open Subtitles | نحنُ نريد مالذي يعرفه هي الوحيدة التي بإستطاعتها الحصول عليها |
| Yani, gerçekten orada olan bir tek o vardı. | Open Subtitles | هذا ليس عدلا أعنى لقد كانت هي الوحيدة التي ذهبت |
| Hayır, hayır Leslie olmaz. Hayır. Alfabeyi geğirerek okuyabilen tek o. | Open Subtitles | لا ليس ليزلي لا، هي الوحيدة التي تعرف كيف تتهجأ الأبجدية وهي تتجشأ |
| Sopa Çekirgesi, ömrünün yalnızca bu ilk evrelerinde gerçek anlamda bir yerden bir yere hareket eder. | Open Subtitles | هذه المرحلة المبكّرة هي الوحيدة التي تركض فيها حشرة العود. |
| Keşke yalnızca arabasını çalmıştım diyebilseydim. | Open Subtitles | ليتني أستطيع القول إنّ ساقها هي الوحيدة التي سرقتها |
| Taşaklı olan o gibi sanki. | Open Subtitles | فعلى ما يبدوا لي، هي الوحيدة التي تمتلكُ الشجاعة. |
| Orada bir tek onun biyoimzası var. | Open Subtitles | هي الوحيدة التي تملك توقيعاً حيوياً |
| Onu ilk gördüğüm günden ben ölene kadar tek aşkım o olacak. | Open Subtitles | ومنذ اليوم الأول الذي رأيتها فيه إلى يوم مماتي هي الوحيدة |
| sadece o gerçekleştirebilir. | Open Subtitles | بينما هي الوحيدة التي يمكنها أن تحصل على واحدة واقعية. |