| Babası üç yıl önce ölmüş. Ailenin ithalat işini, kızına bırakmış. | Open Subtitles | الوالد توفى منذ ثلاث أعوام وترك لها أعمال الاستيراد الخاصه بالعائله |
| Çocuğu hayatta bırakmış, demek ki o kadar da kötü biri değil. | Open Subtitles | وترك طفلا صغيرا على قيد الحياة لذلك أعتقد أنه ليس شريرا جدا |
| Oscar Peterson'ı çal, görülsün diye Bartok'u açıkta bırak. | Open Subtitles | تشغيل اوسكار بيترسون وترك بيتراك الجميع سيلاحظ ذلك |
| Stalin sözünü tuttu. Yunan komünistleri kendi kaderlerine terk etti. | Open Subtitles | ولكن وفى ستالين بوعده، وترك الشيوعيين اليونانيين يلاقون مصيرهم بأنفسهم |
| "Tüm yanlışları reddetsen de herkesin kardeşlerine güvenmesine izin ver" | Open Subtitles | لذلك رفض كل التزييف وترك الجميع يبتهج بالحقيقة مع اخيه |
| Bugün buradaki amacımız, iki kıza eşit miktarda karaciğer bırakıp zamanla kendi kendine yenilenmesi ve normal fonksiyonlarına devam etmesi. | Open Subtitles | نيتنا اليوم هى فصل الفتاتين وترك ما يكفي لكل واحدة منهم من الكبد حتى يُمكنه إعادة تكوين نفسه مع الوقت |
| Tamam, beni rahat bırakın, lütfen. | Open Subtitles | موافق تماما ، وترك لي في السلام ، من فضلك. |
| Bir de dün akşam Daniel arayıp sesli mesaj bırakmış. | Open Subtitles | و دانيال اتصل وترك رسالة على البريد الصوتي الليلة الماضية |
| Biri Ulusal Yarışma kupanızı çalmış ve yerine laptop bırakmış. | Open Subtitles | شخص ما أخذ كأسكم للبطولة الوطنية وترك الحاسب المحمول بمحلّه |
| Kasayı boşaltmış. Sadece silahı bırakmış. Ne anlama geliyor bu? | Open Subtitles | أعني، أنه أفرغ الصندوق، وترك المسدس، ما معنى ذلك؟ |
| Hayır, ama sırt çantasını bırakmış. | Open Subtitles | هل قال أي شيء بخصوص ذلك إليكِ؟ لا، لكنه غادر وترك حقيبته |
| Bir kadın arayıp mesaj bırakmış. Ama ismini bırakamayacak kadar korkmuş vaziyetteymiş. | Open Subtitles | إتّصل بإمرأة ، وترك رسالة ولكنّها كانت خائفة جداً لتترك اسمها |
| Bence bu olayı da araştırma, bırak gitsin. | Open Subtitles | ، ربّما يكون الوقت مناسباً للتوقف وإيقاف خسائركِ؟ وترك هذه القضية |
| Düz ayakkabıları evde bırak. | Open Subtitles | عليكِ بالإهتمام بشعرك وترك الحذاء الخشبي بالمنزل. رائع. |
| Parlak zırhını giyip kuşanıyor, sıska atının üzerine çıkıyor ve zafer arayışıyla kasabayı terk ediyor. | TED | فارتدى درعه البالي، وامتطى فرسه الهزيل، وترك قريته باحثاً عن المجد. |
| Ailene saldıran kişiyle beraber evinize girdi ve bu olanlara izin verdi. | Open Subtitles | لقد إقتحم منزلكم برفقة شخص آخر الذي هاجم عائلتكِ وترك الامر يحدث |
| Bir doktor, yardımcısını arkasında bırakıp, bütün dünyayı dolaşamaz. | Open Subtitles | لا يمكن لطبيب أن يذهب لطلب المغامرة وترك عمله خلفه |
| bırakın çifte cinayeti bu adamın Philly'de sandviç çaldığını bile iddia edemeyiz. | Open Subtitles | لا يمكننا أن نثبت أنه كان في فيلي وترك وحيدًا ليرتكب جريمة قتل مزدوجة |
| Ama ayrılıp da, çocukken olduğu gibi birbirini bırakmak bu normal değil. | Open Subtitles | لكن كسر وترك بعضها البعض عندما يكون لديك طفل. هذا ليس موافق |
| İnsandan insana dolaşarak ardında hayal edilemeyecek bir yıkım bırakıyor. | Open Subtitles | يمر من إنسان إلى آخر، وترك درب لا يمكن تصوره الدمار في أعقابها. |
| Biz silahlı birliklerin dünyada barınmasına izin verdiğimiz sürece, insanlar vatanlarından ayrılmaya devam edecek,- geride çocuklarını korunmasız bırakarak. | TED | حتى نوقف هيجان النزاعات المسلحة عبر العالم، ستستمر العائلات بالنزوح، وترك الأطفال مستضعفين. |
| Hırsız cama tırmanırken kendini kesip arkasında biraz kan bırakmıştı. | Open Subtitles | المقتحم جرح نفسه وهو يصعد للنافذة وترك بعض بقايا الدم |
| Gelip, malları bırakıp paranı alıp gidecektin. | Open Subtitles | كنت من المفترض أن تأتي، إسقاط الأشياء قبالة، الحصول على المال الخاص وترك. |
| Yani insanı aldı, hayvanı terketti? | Open Subtitles | إذًا فقد أخذ الإنسان وترك الحيوان؟ |
| Bütün olay rahatlamak ritmi hissetmek ve oltayı akışına bırakmaktı. | Open Subtitles | رأيت، المفتاح كان الهدوء، والشعور بالإيقاع، وترك القصبة تقوم بالمهمة. |
| Servetini geri alamadan öldü ve geride yalnızca bu haritayı bıraktı. | Open Subtitles | هو مات قبل أن يمكنه أسترجاعه وترك خلفه فقط هذه الخريطة |