| Biraz burada, biraz orada ve en kötüsünü aklına getirmekten sakın. | Open Subtitles | قليل من هنا , وقليل من هناك وتجنبي التفكير في الأسوأ |
| İşsiz ve az yemekle idare eden kasaba çocukları kaçıyor. | Open Subtitles | بدون عمل وقليل من الطعام، فإن فتيان القرية قد رحلوا |
| Yetimler önemsiz insanlardı, O bunu hissediyordu ve önündeki fakirliği ve engelleri görüyordu. | Open Subtitles | كان اليتيم وقتها مهمشا وكان متوقعا ان يبقى فقيرا وقليل الحيلة طيلة حياته |
| İngilizce, İspanyolca ve biraz da Fransızca bilir. | Open Subtitles | غارسيا يتحدث الإنكليزية والإسبانية وقليل من الفرنسية |
| Bir rehber ve çok az finansmanla tüm topluluğa yararlı yeni bir uygulama geliştirdiler. | TED | مع مراقب وقليل من التمويل الإبتدائى، فقد طوروا تطبيقا جديداً ليشمل كل أفراد المجتمع. |
| Ayrıca limandan sonra yarım saatlik küçük bir deniz gezintisi seni kendine getirecektir. | Open Subtitles | بالاٍضافة الي نصف ساعة بجانب الخليج وقليل من هواء البحر ستحسن من صحتك |
| kaynamış bezir yağı, bir tutam petek reçinesi, ve bir tutam da paraffin. | Open Subtitles | زيت الكتان المغلي، وقليل من شمع العسل، وجرعة صغيرة جداً من النفط الأبيض. |
| O kavga ve biraz bencil marifet beni buradan çıkaracak. | Open Subtitles | هذا الصراع وقليل من براعة الانانيه سوف تخرجني من هنا |
| Yaş ve temizlik konusunda çokça çeşitlilik gösteren bol miktarda erkek ve birkaç kadın vardı. | TED | كان هذا مجموعة من الرجال وقليل من النساء متنوعين جداً سواءا بالعمر أو النظافة |
| Evet, bazıları öyle ve birkaçı da öncü konumda. | TED | حسنا، منهم من هم كذلك، وقليل منهم من هم حقا في الطليعة. |
| Bazı filozoflar ve mistikler kendi evrenimizin dahi bir illüzyon olduğunu iddia edebilirler. | TED | وقليل من الفلاسفة والصوفية ربما يجادلون بأن كوننا نفسه هو مجرد وهم. |
| Böyle tipik bir suç mahallinde, kovanda, yalnız bir kraliçe ve diğer birkaç kurtulanı saymazsak neredeyse hiç yetişkin arı kalmaz. | TED | مسرح الجريمة الاعتيادي لا يتوفر تقريبا على أي نحلة بالغة متبقية في الخلية، باستثناء، ربما ملكة وحيدة وقليل من الناجين الآخرين. |
| Besleyici bir yemek yeme şansı - meyve ve süt olan, şekeri ve tuzu az olan - dramatik bir şekilde artıyor. | TED | فرص حصولها على وجبة مغذية، تحوي الفواكه والحليب، وقليل من السكريات والملح، تزداد بشكل كبير. |
| Bu yüzden, yetimhaneleri ziyaret ettim, ve tanıştığım çocuklara yardım etmek için biraz kıyafet, kitap ve biraz para bağışladım. | TED | لذلك زرت بعض دور الأيتام وتبرعت ببعض الملابس والكتب وقليل من المال لمساعدة الأطفال الذين قابلتهم. |
| Anne babaları varmış ve yetim olan birkaçının yaşayan başka akrabaları varmış, mesela dedeleri-nineleri, teyze-halaları amca-dayıları ve başka kardeşleri. | TED | كان لديهم والدان، وقليل من الذين كانوا أيتامًا كان لديهم أقرباء على قيد الحياة، مثل الأجداد والعمات والأعمام وأشقاء آخرين. |
| ve önünde şu jet iticileri var birazdan kullancak bunları. Bir de küçük ışığı var. | TED | ولقد حصلت على هذه الدفاعات النفاثة في المواجهة التي سوف تستخدمها في لحظة ، وقليل من الضوء. |
| Tozun içerisinde küçük metal parçalar, kaya parçaları ve dahası buzlar vardır. | TED | ويتألف الغبار من أجزاءٍ معدنيةٍ بسيطة وقليل من الصخر والغاز، وحتى، قطع من الثلج. |
| Bir şişe bordo şarabı ve biraz da maden suyu getir. | Open Subtitles | زجاجة من نبيذ بوردو وقليل من الماء الفوار |
| Birkaç küçük ipucu ve biraz da şans ile iki özel Cougar'ı bulup ona sevgimizi gösterebiliriz. | Open Subtitles | لذا, ببعض التلميحات وقليل من الحظ يمكننا إيجاد إثنان منهم وإغراقهم بالحب |
| İşin özü bir adet sis bombası, biraz da benzin ile 4 saat boyunca trafiği kilitleyebilirsiniz. | Open Subtitles | ممايعني يمكنك جعل الطريق مسدود لمدة أربع ساعات بعلبة دخان وقليل من الوقود |
| Böyle ufak bir araç için, ağır top ve çok az barut, çok işe yarar. | Open Subtitles | رصاصة ثقيلة وقليل من البارود سيعملان جيدا في هذا المسدس الصغير |
| Şimdi, makineyi sabit tutabilmemiz için, ...kalibrasyonunu küçük bir ağırlıkla yapmamız gerekiyor. | Open Subtitles | الآن، لإبقائه ثابتاً، يجب أن يكون الجهاز مُعايراً مع وزن صغير وقليل |