| Fakat hala bir sırrı vardı, anlatmak için can attığı bir sır. | Open Subtitles | لكن لا يزال لديه سر سر كان يتوق قبل قليل للإفصاح عنه |
| Bahriyeli olmak hoşuna gidiyordu ama hayatının yeni kısmına başlamak için can atıyordu. | Open Subtitles | أحب كونه جنديا في البحرية لكنه كان يتوق لبدء فصل جديد من حياته |
| Yani Tanrı bizim kutsal insanlar olmamız için özlem duyduğunda tam olarak uzak bir mesafede olduğu anlamına gelir. | Open Subtitles | لذلك عندما يخبــــرنا الرب أنّه يتوق لأنْ نكون أُناس مُقدّسين، ما يعني حرفياً هو على بعد مسافة. |
| Bir parçamız ya da teknolojide bulduğumuzdan daha büyük bir şey Tanrı'yı arzuluyor. | TED | إنه الجزء الذي يتوق لمعرفة الله، أو لشيء أبعد مما نجد في التكنولوجيا |
| Ekip seninle tanışmak için sabırsızlanıyor. | Open Subtitles | الفريق يتوق إلى التكلم معك. |
| Bir zamanlar olduğu şey için hasret çeken kalple lanetlenmiş olabilirim. | Open Subtitles | ربما قد حلت علي اللعنة بهذا الشكل. بأن يتوق القلب لما كان سابقاً. |
| Zihnin motorundan, zihnin "isteyen" parçasından, yoksunluk hisseden parçasından geliyor. | TED | هذا الجزء بالمخ الذى يرغب ،الذى يتوق شوقاً |
| Bir zamanlar, kendilerini yılan belasından kurtarmanın özlemini çeken insanlar vardı. | Open Subtitles | كان ياما كان .. مجموعة من الناس الذي يتوق إلى التحرر من آفة كوليبرا. |
| Geleceği arzulayan bir kalbe erişilemez. | Open Subtitles | و القلب الذي يتوق إلى المستقبل صعب المنال |
| Onu sarsmam lazım, onu savunmaya geçirip gitmek için can attığı yere yollamam lazım. | Open Subtitles | يجب أن أستدرجه و أجعله دفاعياً و أقوده إلى حيث يتوق للذهاب |
| Yazılarının ürkütücü ve depresif olduğunu duymuş. Seninle tanışmak için can atıyor. | Open Subtitles | لقد سمع أن كتاباتك مرضية و محبطة إنه يتوق لمقابلتك |
| Şu anda hükümete karşı çok büyük bir öfkesi var, ve bunu çıkaracak birini bulmaya can atıyor. | Open Subtitles | إنه غاضب على الحكومة جداً الآن و هو يتوق ليجد من يفرغ غضبه به |
| Afrikalı ve İspanyol denizciler Tahitili denizcinin özlem çekmesini aşağılarken, Çinli ve Portekizli mürettebatlar bir dans çağrısında bulunur ve bir genç çocuk felaketi öngörür. | TED | يتبادل البحارة الأفارقة والإسبان الشتائم بينما يتوق بحار تاهيتي لموطنه، يدعو أفراد الطاقم البرتغالي والصيني بعضهم للرقص، ويتنبّأ صبي صغير بالكارثة. |
| İnsanların çoğu bir şeylere özlem duyar. İstisnai şeyler, etkileyici şeyler... | Open Subtitles | يتوق معظم الناس لشيء استثنائي ... يلهمهم |
| Pekala, uyuyakalmadığınız için çok teşekkür ederim, çünkü beyniniz bunu arzuluyor. | TED | حسنا، شكرا جزيلا لكم لعدم استسلامكم للنوم، لأن ذلك هو ما يتوق إليه دماغكم. |
| Gönlüm senin gençliğini arzuluyor. | Open Subtitles | " القلب يتوق إلى فتاة شابة " |
| Çünkü Trout onu vurmak için sabırsızlanıyor ve şu an tam havasında. | Open Subtitles | لأنّ (تراوت) يتوق لإطلاق النار وهو في حالة نادرة. |
| Seninle görüşmek için sabırsızlanıyor. | Open Subtitles | إنّه يتوق للحاق بك. |
| "Aşksız bir dünya ölü bir dünyadır, ve mutlaka suçluların yorulduğu bir saat gelecektir, ve hasret çeken bütün insanlar, aşkın insanları nasıl ısıttığını merak edeceklerdir." | Open Subtitles | العالم الغير مرغوب هو عالم الموت... وهناك دائماً تأتي ساعة يضجر فيها شخص ما من الحبس وكل واحدٍِ يتوق إلى وجهٍ دافيء |
| Dans etmek isteyen var mı? | Open Subtitles | هل هنالك من يتوق لبعض الرقص بالحذاء الخشبي؟ |
| Yüksek bir dağın tepesindeyken her zaman daha yüksek olanın özlemini duyar. | Open Subtitles | وعلى قمة كل جبل كان يتوق لجبل أعلى |
| Geçmişi arzulayan bir kalbe erişilemez. | Open Subtitles | القلب الذي يتوق إلى الماضي صعب المنال |
| Tüm şeytanlar, her biri senin parçalamak için ölüyor. | Open Subtitles | كل واحد منهم يتوق لقطع جزء منك قفي بالطابور |
| Jim Ewing yüksekten düştü ve ciddi şekilde yaralandı ama gözleri yüksekteydi, dönmek istediği yerde. | TED | سقط جيم إوينغ على الأرض وأصيب بإصابات بالغة، لكن عيناه كانتا تحدقان نحو السماء، حيثما كان يتوق دائمًا للعودة. |