| Hannah senin gibi bir arkadaşı olduğu için çok şanslıymış. | Open Subtitles | أعرف أن هانا كانت محظوظة جداً لحصولها على صديق مثلك |
| Çok şanslıymış. Hafif bir şok geçiriyor. | Open Subtitles | محظوظة للغاية، تعاني من صدمة بسيطة مع بعض الجروح و الكدمات، ليس هنالك جروح كبيرة |
| Bu onlar için çok zormuş çünkü kral onları aramayı hiçbir zaman bırakmamış. Ama prenses bu sefer şanslıymış. | Open Subtitles | إنها صعبة لأن الملك مازال يبحث عنهم لكن الأميرة كانت محظوظة. |
| şanslıymış, çelik yelek hayatını kurtarmış. | Open Subtitles | إنه محظوظ,الصدرية الواقية من الرصاص التي كان يرتديها أنقذت حياتة |
| Ne kadar şanslıymış ki, sizin gibi biri onunla ilgilenmek istiyor,- | Open Subtitles | إنه محظوظ أن يهتم به شخص مثلك ماذا فعل ؟ |
| İki kapı görevlisini doğramış. Cinayete teşebbüs suçundan sıyrıldığı için şanslıymış. | Open Subtitles | قطّعَ حارسان وكان محظوظا لهروبه من تلك الجريمة |
| Sanırım, şanslıymış da diyebilirsiniz. Ama ailesinin başına geleni düşününce, şanslıymış demek ne kadar doğru, pek emin değilim. | Open Subtitles | قد يمكنك أن تصفها بأنها محظوظة ..ولكن ما حدث لأسرتها |
| şanslıymış. Evet. Yani bir bakıma, benim tüm ihtiyaçlarımla ilgilenir. | Open Subtitles | كم هي محظوظة نعم, انه كل شيء أَحتاجه هي تهتم به |
| şanslıymış, 1 ay içinde evlat edinilmiş. | Open Subtitles | إنها محظوظة بأن عملية التبني تمت خلال شهر |
| şanslıymış, oldukça şiddetli bir çarpışma olmuş. | Open Subtitles | نعم ، انها بخير أعني أنها كانت محظوظة ، لأن الحادث كان عنيفًا |
| Yani, daha önce eşcinsel olduğunu açıklamış bir amcası olduğu için şanslıymış. | Open Subtitles | حسناً، إنّها محظوظة أنّها تملكُ عمّاً وجد سيقانهِ الشّاذة. |
| - Göğüse yüzeysel bir bıçak yarası almış ama acil servis doktorlarının dediğine göre çok şanslıymış. | Open Subtitles | جرح طعنة سحطيّ في صدرها، لكنْ أطبّاء الطّوارئ قالوا أنّها محظوظة. |
| şanslıymış ki arkadan vurulmadı. | Open Subtitles | نعم، إنه محظوظ أنه لم يتلقى طلقة في ظهره |
| Katil tek atışta vurabilecek kadar şanslıymış. | Open Subtitles | القاتل يجب قد حصلت محظوظ مع تسديدته الأولى. |
| Bunu kim yaptıysa ya çok dikkatliymiş ya da çok şanslıymış. | Open Subtitles | مهمن كان الذي فعل ذلك فإما أنه حريص جداً أو محظوظ جداً |
| - şanslıymış. Hastanenin dediğine göre kendine gelmiş. | Open Subtitles | محظوظ ، المشفى يقول أنه إستيقظ وبدأ بالتحرك |
| Babanız böylesine güzel varisi olduğu için çok şanslıymış. | Open Subtitles | والدكِ محظوظ للغاية بأن يحظى بوريثة جميلة للغاية. |
| Ve her kim o bebeği bıçakladıysa şanslıymış ki gerçek Charlene Brock üzerinde denememiş. | Open Subtitles | وأيا كان من طعن تلك الدمية محظوظ أنهم لم يحاولوا فعل ذلك على شارلين بروك الحقيقية |
| Burada olduğun için çok şanslıymış. | Open Subtitles | لقد كان محظوظا كثيرا بوجودك هنا. |
| Sanırım, şanslıymış da diyebilirsiniz. | Open Subtitles | اعتقد بانك تستطيع ان تقول انها محظوظه |
| Çatal olmadığı için şanslıymış. | Open Subtitles | أحزر أنه كان محظوظًا لأنها لم تكُن شوكة. |
| Duyduğuma göre o yaratıktan canlı kurtulduğu için şanslıymış. | Open Subtitles | حسبما سمعت، كان محظوظاً للنجاة من ذلك المخلوق. |
| şanslıymış ki mahkemesi yapıldı.Anlıyorsunuz, değil mi? | Open Subtitles | من حسن حظه أنه حصل عليها. تعرف ماذا أعني؟ |
| Çok şanslıymış ki telefonum çekmemesine rağmen onu aramak için yola çıkmışsınız. | Open Subtitles | من حسن حظها أنك كنت قادماً، فإرسال الهواتف الخلوية ردىء هنا. |
| Veliaht Prens'ten bile alaka gören bu kız oldukça şanslıymış doğrusu. | Open Subtitles | لديها حتىَ مراعاة وليّ العهد. هيَ دائماً محظوظةٌ للغاية. |
| Bir ekip arabası şanslıymış. | Open Subtitles | و لاسلكي دورية حالفها الحظ. |