| bu tarz bir insan mısın yoksa şu tarz mı? | TED | هل أنت من هذا النوع من الشخصيات أم من ذاك؟ |
| Geleneksel işadamlarına bu tarz bir yetkilendirmeden bahsettiğinizde, hayvanat bahçesine ait olduğunuzu düşünürler. | TED | عندما تتحدثون عن هذا النوع من التفويض لرجال الأعمال التقليديين، يعتبرون أنك مجنون. |
| Koşturmak, saklanmak ve aramak, bu tarz şeyler mi yapardınız? | Open Subtitles | تركضون بالجوار شخصٌ يختبىء والاَخر يبحث ذلك النوع من الألعاب؟ |
| Elbette. Her zaman bu tarz şeyler hakkında doğru söylüyorsun. | Open Subtitles | أنتي دائماً محقة بمثل هذه الأمور وهذه المرّة أريد مشاركتك |
| Bana bu tarz bir durumda çok yararlı olabilecek bazı savaş tekniklerini öğretti. | Open Subtitles | لقد علمني بعض تقنيات الجيش التي قد تكون مفيدة بهذا النوع من المواقف |
| Genelde bu tarz metal düğümler, büyük çadırların iskelelerini tutmak içindir. | TED | عادةً، تستخدم هذه الأنواع من العقد المعدنية لتدعيم هياكل الشد الكبيرة. |
| Birçok öğretmenin, bu tarz öğretim ortamlarında her gün eğitim verdikleri için, yaşama dair beklentisi ciddi oranda kayboluyor dersek sanırım abartmış olmayız.. | TED | ولا يعتبر من المبالغة اقتراح أن العديد من المعلمين يفقدون الكثير من متوسط عمرهم المتوقع بالتدريس في بيئات مثل تلك يوما بعد يوم. |
| bu tarz bir şeyin bir öğrenciyi gerçekten okula çekebileceğini düşünüyor musunuz?" | TED | هل تظنوا ان هذا النوع من الحديث يمكن ان يدفع شخصاً للتعلم |
| Şunu farkettim, ticari bir hava aracıyla bu tarz bir fotoğraf yakalayamazdınız. | TED | أدركت أنه لا يمكنك أن تأخذ هذا النوع من الصور بالطائرات التقليدية. |
| Ben asla baş edemezdim bu tarz bir cinsel gerilimle. | Open Subtitles | لا يمكنني أبدًا التعامل مع هذا النوع من الإحباط الجنسي. |
| bu tarz bir saldırı günümüzde artık pek olası değil. | Open Subtitles | هذا النوع من الهجوم لم يعد يحدث منذ زمن بعيد |
| bu tarz veri kullanımlı polis işleri suçu %70'i aşkın bir oranda azalttı. | Open Subtitles | هذا النوع من البيانات تقود عمل الشرطه للتقليل من الجرائم الى 70 بالمئه |
| Ne de olsa bu tarz şeyler insanın aklından çıkıverir. | Open Subtitles | أتعلمين، ذلك النوع من الأشياء الذي يدس في أدمغة الناس |
| Ancak sizi uyarıyorum: bu tarz bir kimliğe sahip olmak bunlara önem vermediğiniz durumdan çok daha zordur. | TED | والآن علي أن أحذركم أن ذلك النوع من الهوية تنطوي على تحدياتٍ أكثر من غيرها التي لا تعير انتباهاً. |
| bu tarz şeyleri nasıl yaptığını bize de öğretebilir misin? | Open Subtitles | هل بإمكانك أن تعلمنا كيف نقوم بمثل هذه الأفعال ؟ |
| Tabii ki bu tarz şeyler yapacaksanız bir sürü veriye ihtiyacınız var. | TED | ولذلك، بالطبع، إذا كنت تريد القيام بهذا النوع من الأشياء، أنت بحاجة إلى الكثير من البيانات. |
| bu tarz büyük sayıda gözaltılar için yeterli tesisimiz yok. | Open Subtitles | ليس لدينا مرافق لإيواء أعداد كبيرة هذه الأنواع من المعتقلين. |
| Kendi köşemde bu tarz konuları işliyorum... ve harika kaynaklarım var: | Open Subtitles | أنا أناقش مثل تلك القضايا فى عمودي الصحفي :و لدي مصادري الرائعة وهم أصدقائي |
| Bu roninlerin yanıldığı nokta da bu tarz bir hüsnükuruntu. | Open Subtitles | مثل ذلك التفكير التواق هو الذى يدفع المحاربون لأرتكاب الأخطاء |
| Sorduğum için bağışlayın ama bu tarz şeyler insanı ümitsizliğe sürükler. | Open Subtitles | اعذرني على السؤال، ولكن أمور كهذه قد تقود الرجل إلى الإحباط |
| Ama bu tarz bir iş için biraz hafif kaçıyor. | Open Subtitles | أتعلم ؟ لهذا النوع من العمل كان مضيءً نوعاً ما |
| Çünkü bu tarz şeylere karar veren bir komitemiz var. | Open Subtitles | لأن لدينا لجنة هي من تقرر الأشياء من هذا القبيل. |
| bu tarz hoşunuza gittiyse birkaç yeni resim üzerinde çalışıyorum. | Open Subtitles | أذا كنتم مهتمين بهذا الأسلوب فأنا أعمل على بعض القطع |
| bu tarz problemleri önlemek için eğlence amaçlı tekneciliği ve aktif balina gözetimi yoğunluğunu düzenlemek gerekebilir. | TED | ويجب علينا ان ننظم كثافة حركة القوارب السياحية التي تهدف لمشاهدة الحيتان لكي نتجنب هذه النوعية من المشاكل |
| bu tarz teknoloji erken teşhis olanağını kaçıran insan sayısını önemli ölçüde azaltacaktır. | TED | يمكنُ لمثل هذه التقنية التقليل وعلى نحو كبير من عدد الناس الذين تملصوا من التشخيص في مرحلة مبكرة للسرطان. |
| Bu yüzden bu tarz işlerle ilgilenen bir adam kılığına büründüm tabi ki. | TED | فذهبت متخفياً كرجل مهتم في هذا النوع من الأعمال، بالطبع. |