| Paramız yoktu, o yüzden küçük ucuz bir ilan verdik, hapishane hayatıyla ilgili bir çalışma için üniversite öğrencileri | TED | لم يكن لدينا المال، لهذا نشرنا إعلانا صغيرا رخيصا، طلبنا فيه طلبة جامعيين للتطوع لإجراء دراسة على حياة السجن. |
| Sivil hayata uygun değilsin, hapishane hayatını da kabul etmiyorsun. | Open Subtitles | ، أنتم غير صالحين للحياة المدنية ولن تقبلوا بحياة السجن |
| hapishane kamyonunu merak edince birileri buraya gelir sonra beni buradan çıkarırlar. | Open Subtitles | عنما يعرفوا باختفاء عربة السجن, فسيقوم احدهم بالحضور وسوف يخرجوننى من هنا |
| Örneğin bu ülkede hapsedilme oranı, hapishane nüfusu 1980'den beri dörde katladı. | TED | مثالاً، معدل الحبس، فعدد سكان السجون في هذا البلد تربع منذ ١٩٨٠ |
| Ve eğer kız bir de güzelse bahse girerim, onu hapishane kapısında bekleyecektir. | Open Subtitles | وفي حال كونها جميلة، إذا شاء الله فأراهن أنها ستنتظره عند بوابة السجن |
| Haydı! Birisi hapishane işini satın aldı! Onun için buradayız! | Open Subtitles | بحقك , أحدهم رشا مكتب السجن , لهذا نحن هنا |
| Bu adamlar hiç ders almıyorlar. hapishane yemeklerini çok seviyor olsalar gerek. | Open Subtitles | نوعيته ممن لا يتعلمون الدرس أبداً لابد أن لديه شهية لطعام السجن |
| hapishane sizin talimatınızla yönetiliyor, yani cinayeti siz yarattınız, değil mi? | Open Subtitles | ، السجن يُدار تحت إرشاداتك إذن أنت صنعت قاتلاً، ألم تفعل؟ |
| 1400 yeni yatak, sokakta 1400 suçlu demek. Bu eski hapishane doldu. | Open Subtitles | 1,400سرير جديد يعني 1400 مجرم أُبعد عن الشارع,السجن القديم امتلأ لأقصى حد |
| Bahtsızlığıma, hapishane dışındaki tek günümü daracık bir yerde, başka bir adamla geçiriyordum. | Open Subtitles | ولحظي الرائع أمضي يومي الوحيد خارج السجن في سيارة صغيرة برفقة رجل آخر |
| hapishane eski listeme el koymuş olduğu için, yenisini yapmak zorundaydım. | Open Subtitles | منذ أن صادر السجن قائمتي القديمة كان علي كتابة قائمة أخرى |
| Benim için, hapishane ailemle birlikte uzun bir tatile benziyor. | Open Subtitles | بالنسبة إليّ، السجن يشبه إجازة طويلة في السيّارة مع والديّ |
| Geçen hafta bir mahkûmu hapishane koridorunda bir kova suda boğulmuş hâlde buldular. | Open Subtitles | ،الأسبوع الماضى لقد وجد سجين مات فى مدخل السجن غريقاً فى ماء الاسطبل |
| O fotoğraflar kamuya açık bir binaya ait. hapishane halkın ödediği vergilerle yapıldı. | Open Subtitles | تمّ التقاط تلك الصور من ملكيّة عامّة، دفع دافعو الضرائب تكاليف ذلك السجن |
| Mahkumlarla aileleri arasındaki konuşmalar hapishane yönetimi tarafından dinlenir bazı özel durumlar dışında. | Open Subtitles | المحادثة بين أفراد الأسرة والمدانين تخضع لمراقبة السجن إلا في ظل ظروف معينة |
| Alışveriş yapmak için zamanın olmadığını fark ettim hani hapishane yüzünden falan. | Open Subtitles | عرفت انك ليس لديك وقت كاف للتسوق الوجود في السجن وكل هذا |
| Obi-Wan Kenobi ve Anakin Skywalker komutasındaki seçkin bir takım, Lola Sayu gezegenine indi ve hapishane ye sızdı. | Open Subtitles | فريق ضارب مميز بقيادة اوبي وان كانوبي واناكين سكاي وكر هبطوا على الكوكب , لولا سايو وتسللوا الى السجن |
| Bugün sizle burada konuşurken, Kenya hapishane Servisi kapsamında 63 tutuklu ve personel uzaktan öğrenme ile Londra Üniversitesi'nde hukuk okuyorlar. | TED | وبينما أتحدث إليكم اليوم، هناك 63 سجين وموظف في دائرة السجون الكينية يدرسون القانون في جامعة لندن عبر التعلم عن بعد. |
| Şimdi, eğer kaçmak istiyorsanız, bunu yarın akşamki hapishane yetenek gösterisinde yapabilirsiniz. | Open Subtitles | إن أردتم الهرب فعليكم القيام بذلك خلال عرض المواهب بالسجن مساء الغد |
| Bir sonraki sene, Butaro'da, soykırımdan sonra hapishane olarak kullanılmış bu pansiyonda yaşıyor olacaktım. | TED | ولسنة كاملة، عشت في مدينة بوتارو في بيت الضيافة القديم هذا الذي كان سجناً بعد الإبادة الجماعية. |
| hapishane dışına çıkmadan birkaç gün önce bir cevap aldım. | TED | قبل أيام من ذهابي للسجن لزيارة ماكغوان، حصلت على الإجابة. |
| Kennedy'nin vurulduğu sene Andy, neftyağı kokan ambarı New England'taki en iyi hapishane kütüphanesine çevirmişti ve de Hank Williams'ın seçmece en iyi albümlerini. | Open Subtitles | وفى العام الذى قتل فيه كينيدى أندى حول المخزن الى أفضل مكتبة فى سجون مدينة نيو أنجلاند |
| Gerçek bir hapishane olmadığı belli değildi. Beni oraya kilitlediler, bu onur kırıcı küçük kıyafetle. | TED | وبالطبع لم يكن ذلك سجنا حقيقيا. لقد حبسوني هناك، وألبسوني ملابس صغيرة مهينة. |
| Tahminimiz yarın hapishane duvarının dışında olacağız. | Open Subtitles | نعتقدُ أننا سنصلُ إلى الجِهة الأُخرى لجدار السِجن غداً |
| Başçavuş Gregory Robben Adası'ndaki hapishane sorumlularından biriyim. | Open Subtitles | الـرقيب غـريغوري. أنـا ضـابط بسجن جزيـرة روبـن. إذاً؟ |
| Bu şehir duvarla çevrilmiş olabilir ama bir hapishane olmak zorunda değil. | Open Subtitles | ربما هذه المدينة محاطة بجدار ولكنها لا يجب أن يكون سجنًا. |
| Ne bileyim, şerif. Terebentin fabrikasını idare ediyorum, bir hapishane'yi değil. | Open Subtitles | أنا لا أعرف بخصوص ذلك، شريف ركضت معسكر تربنتين، ليس سجن |
| Bir tane hapishane kuşu ile de mi beraber olmadın? | Open Subtitles | ولا حتى اي احد عشوائي بيني انا و السجين ؟ |
| hapishane altı mahkûmun kayıp olduğunu söyledi gardiyanlardan birinin de silahı eksikmiş. | Open Subtitles | ،حددت الإصلاحية وجود ستة سجناء في عداد المفقودين و مسدس الحارس مفقود |
| Peşine düştüğüm en iyi insanlardan bile bazıları hapishane... -...kuşuydular. | Open Subtitles | الذي، البعض مِنْ الناسِ الأجودِ تَعقّبتُ أبداً كُنْتُ طيورَ سجنِ. |