| Her ılıman ova, yaz mevsiminde bu denli zengin ve renkli değildir. | Open Subtitles | لَيسَت كُلّ السهول المعتدلة غنية وملوّنة جداً في الصيفِ. |
| Yangın tarafından tahrip edilen, güneş tarafından kavrulan ova şimdi külden bir tabakayla kaplandı. | Open Subtitles | بعد أن دمّرتها النيران، وأحرقتها الشمس تصبح السهول الآن مغطاة بطبقة من الرّماد |
| O zamanlar, kaplanlar ormanlarda, fil sürüleri de Büyük ova'da gezinirlermiş. | Open Subtitles | هذا الزمن عندما كانت النمور ما تزال تطوف الأدغال. والفيلة تجول في السهول العظمى. |
| Ama bundan daha önemlisi, en nefret ettiğimiz düşmanlarımızı gezegenleri ova'dan uzaklaştırmayı başardık. | Open Subtitles | لكن والأفضل منذلك, أننا نجحنا فى جذب قادة أعدائنا. (بعيداً عن كوكبهم (أوا |
| Bu ova tapiri, benim çalıştığım tapir türü, Güney Amerika'daki en büyük karasal memeli. | TED | هذا هو التابير الذي يعيش في الأراضي المنخفضة نوع التابير الذي أعمل عليه الثدييات البرية الأكبر في أمريكا الجنوبية |
| Bir sürü ova ve mısır ve kendi lehlerine oy vermeyi akıl edemeyen bok püsür beyaz insan olur. | Open Subtitles | هناك السهول و الذره و طن من الناس البيض الحمقى الذين لا يصوتون بما فيه مصلحتهم |
| ova kızı dağ çocuğunu yakaladı. | Open Subtitles | المتسلق الماهر انجذب الى فتاة السهول |
| ova boyunca kuzeye doğru giden bir grup Uruk-hainin peşindeyiz. | Open Subtitles | نتعقب مجموعة (أورك) متوجهة غربا عبر السهول |
| ova boyunca kuzeye doğru giden bir grup Uruk-hainin peşindeyiz. | Open Subtitles | نتعقب مجموعة (أورك) متوجهة غربا عبر السهول |
| "Sonra Tyolus ova halkına şöyle dedi: | Open Subtitles | (قال (تايلوس :إلى سكان السهول المنخفضة |
| ova'ya geri gittiler. | Open Subtitles | (يعودون الى (أوا |
| Burası dünyadaki en büyük, sürekli temiz su taşkın havzası, inanılmaz bir yer ve Güney Amerika'daki ova tapirleri için en önemli sığınaklardan biri. | TED | إنه المكان الأكبر للمياه العذبة والفياضانات المستمرة في العالم، موقع رائع وأحد أكثر المحميات أهمية لحيوانات التابير التي تعيش في الأراضي المنخفضة بأمريكا الجنوبية. |