| Bitki bir şey elde eder, ve atmaca ağızlı polenleri başka yerlere taşır. | TED | هو يأخذ من النبات الرحيق والمنقار يحمل بدوره حبوب اللقاح الى مكانها المطلوب |
| Bir insanın ruhunu kalbi taşır. Bu adam onu söküp toprağa atar. | Open Subtitles | أي قلب رجل يحمل روحه هذا رجل يحفره خارج ويرميه في الوسخ |
| Bsiklete binmeyi öğrenmenin basit mekanik kurallarının ötesinde bir anlam taşır. | Open Subtitles | إنها تحمل معانٍ أكثر من مجرد التقنية البسيطة لتعلم قيادة الدراجة |
| Resiflerin derin sularla buluştuğu noktada dipten gelen akıntılar besinleri yüzeye taşır. | Open Subtitles | الشعاب المرجانيه حيث تجتمع المياه العميقه تحمل تيارات المواد المغذّية إلى السطح. |
| Sahadaki ajanlar tek seferlik not defteri taşır, pedler gibi. | Open Subtitles | العملاء في الميدان يحملون دفتر ملاحظات لمرة واحدة مثل لوحة |
| Eski okyanus yüzeyinin suyu, magma ile birleştirerek çekirdek kabuğuna taşır. | Open Subtitles | يحمل قاع المحيط القديم الماء معه إلى وشاح الأرض، فتخالط الصهارة. |
| Ne tür bir bağımlı değerli bir şeyi üzerinde taşır. | Open Subtitles | أي نوع من مُدمني المخدرات يحمل مشاعر قليله قيَّمه ؟ |
| Bu yükleri eşek altın taşır gibi taşır o. | Open Subtitles | ولكنه لن يحمل الشرف والتكريم إلا كما يحمل الحمار الذهب.. |
| Bazen çaresizlik beklenmedik bir mukavemet de taşır. | Open Subtitles | في بعض الأحيان إليأس يحمل قوة غير متوقعة. |
| Çünkü gece dünün üzüntülerini, ertesin günün umutlarını ve neşesini taşır. | Open Subtitles | لأن الليل يحمل حزن الأمس وأمل ومتعة الغد |
| Sonra, bu ufaklıkların her biri 25 megatonluk bomba taşır. | Open Subtitles | ثم ,كل واحد من الآليين يحمل 25 ميجا طن من القنابل |
| Şu arkada en uzakta gördüğünüz iki kamyon 12'şer tüp sıkıştırılmış helyum gazı taşır. | TED | تلك الشاحنتان التي ترون في النهاية البعيدة تحمل 12 خزانا من الهيليوم المضغوط. |
| Kuantum mekaniği der ki; atomlar enerji taşır, fakat rastgele miktarlarda taşımazlar. | TED | تقول الميكانيكا الكمية بأن الذرات تحمل الطاقة ولكنها لا تقبل فقط أي كمية عشوائيةّ |
| Aynı zamanda bu vadi, bir havza özelliği taşır, yaylalardan havzaya... ...tortu taşıyan ve orada yaşayan hayvanların kemiklerini sürükleyen nehirler akar. | TED | إنه حوض، والأنهار تتدفق من المرتفعات إلى الحوض، تحمل الترسبات، وتتخللها عظام الحيوانات التي عاشت هناك. |
| Ve elektrik yerine, bu kıllar dijital veriyi temsil eden ışık sinyallerini taşır. | TED | وبدل الكهرباء، تحمل هذه الأسلاك نبضات الضوء، التي تُمثل البيانات الرقمية. |
| Sırtında cennetin, yeryüzünün ve insanlığın üç dünyasını taşır | Open Subtitles | تحمل على ظهرها الثلاثة عوالم للسماء والأرض والأنسان |
| Hayır, hayır, yapma. Bir centilmen her zaman hanımefendilerin eşyalarını taşır. | Open Subtitles | لا , لا , هيا , النبلاء دائماً يحملون أغراض السيدات |
| Kitaplarını okula taşır. Sen de omurga eğrilmesini falan dert etmezsin. | Open Subtitles | لو إقتنيا كلباً، فإنّ بإمكاني أن أشتري له بعض الجرابات، وعندها سيحمل لكِ كتبكِ للمدرسة، |
| Doğan her çocuk dünyayı kurtarma olasılığını taşır. Ya da yok etme. | Open Subtitles | يَحْملُ كُلّ طفل إلى العالمِ إمكانية الإنقاذِ أَو الذبحِ |
| Çantanda her zaman bu kadar bok taşır mısın? | Open Subtitles | هل أنتي دائما تحملين هذة أشياء كثيرة في حقيبتك ؟ |
| Vaquero, kovboy, onu her zaman yanında taşır böylece gerektiğinde boğaları güder ve bir araya toplar. | Open Subtitles | الفاكيرو أو راعي البقر يحملها معه دائماً ليقود بنا قطيع الثيران |
| Su taşıdıklarında, daha önce söylediğim gibi sadece kadınlar su taşır, küçük çocuklarını, kız çocuklarını da su taşımaları için yanlarına alırlardı, aksi taktirde evde kardeşlerine bakarlardı. | TED | وعندما يذهبن لجلب المياه، لأنه وكما قلت آنفاً، النساء فقط هن من ينقل المياه. اعتدن على أخذ بناتهن أيضاً لجلب المياه. أو يبقين في المنزل للعناية بإخوتهن. |
| Bu görünmez döner bir yüzük ve onunla kötülüğün gücünü taşır. | Open Subtitles | انه خاتم يحولك الى غير مرئى ويحمل في طياته قوة الشر. |
| Alfa parçacıkları 2 proton ve 2 nötrondan oluşur ve bir pozitif elektrik yükü taşır. | Open Subtitles | تتكوّن جسيمات ألفا من بروتونين ونيوترونين وتحمل شحنة كهربية موجبة. |
| Annemi, hafif bir kaç kitabı kalça hizasında taşır vaziyette minik tuğlalardan örülmüş sütunun yanında, arkasındaki dövme çelik kapılar hâlâ açıkken ve kılıçtan uçları Mayıs havasında siyah siyah parıldarken görüyorum. | Open Subtitles | وأرى امي ومعها كتب خفيفة تحملها تحت يدها, وتقف على الرصيف المقابل للبوابات التى لاتزال مفتوحة خلفها |
| Onları güvenli bir yere götürmedin. Değil mi? Sadece bir kişiyi taşır. | Open Subtitles | يمكنه حمل واحدٍ فقط . حتى أنني اضطررت للانتقال بدون إحداثيات |
| Hayır. Sadece bir tanesi taşır onu işe giderken. | Open Subtitles | لا , واحدا منهم فقط هو الذى سيحملهم وهم ذاهبين الى العملية |