| - Telaşa mahal yok, rahibe. Çünkü bütün bunlar, rezil bir yalandan ibaret. | Open Subtitles | لا حاجة لأن تقلقي يا أختاه لأن كل هذا هو محض كذبة كبيرة |
| Kıymetli kariyerinin bir yalandan ibaret olduğunu açığa çıkaracaktı. | Open Subtitles | كانت ستفضح حقيقة أن مهنتك الثمينة مجرد كذبة |
| Aslını sordum ama bana bunun düşmanları tarafından itibarını sarsmak için uydurulmuş bir yalandan ibaret olduğunu söyledi. | Open Subtitles | أنا كنت مُنزعجاً. ذهبت إليه ، قال ليّ أنها كذبة أختلقت من قبل أعداءه لتشويه صورته. |
| Bir sabah uyandığında tüm hayatının bir yalandan ibaret olduğunu öğrenmek ne demek biliyor musun? | Open Subtitles | كأن تستيقظين صباحًا و تدركين بأنّ حياتكِ كلها بُنيت على كذبة |
| Ne kadar çok düsünürsem, o kadar anliyorum mahkemede söylediklerinin yalandan ibaret oldugunu. | Open Subtitles | الاكثر ماافكر فيه, الاكثر مااعتقد انه كل شي قالته للقاضي كان كذبه. |
| Her şey yalandan ibaret, çok hassassın. | Open Subtitles | كل ماعدا ذلك هو كذب وعواطف مزيفة |
| İncil'in yalandan ibaret olduğunu düşünüyorum ve İncil'in söylediği hikayelere ve mucizelere inanmıyorum. | Open Subtitles | اعتبرتُ الكتاب المقدس كذبة ولا أؤمن بالحكايات والمعجزات المذكورة فيه |
| Onunla oyun oynadın, o da sevdiği adamın bir yalandan ibaret olduğunu anlayınca kendi canına kıydı. | Open Subtitles | أنت جاسوس، وهي إنتحرت. لأن الرجل الذي أحبته حول حياتها بالكامل إلى كذبة |
| Seni kullandığımı düşünüyorsun. Aramızdaki her şeyin bir yalandan ibaret olduğunu ya da benim kötü biri olduğumu düşünüyorsun. | Open Subtitles | أنت تفكر بأننى كنت أستغلك وأن كل شئ حدث بيننا كان كذبة |
| Ancak öyle bir zaman vardı ki o kararlılığımı kaybettim ve bildiğimi düşündüğüm her şey sadece bir yalandan ibaret oldu. | Open Subtitles | و لكن كان هناك مرّة حينما ...فقدتُ هذا اليقين و أنّ كلّ شئ ظننتُ أنّي على دراية به كان محض كذبة |
| Seks bir birliktelik başlatıyorsa Audrey'e karşı hissettiğin her şey bir yalandan ibaret demektir. | Open Subtitles | الجنس يكون العلاقة عندها كل شيء قلته,شعرته تجاه اودري سيكون كذبة |
| Onun gözlemcisi sensin, ve o kendini öldürdü çünkü aşık olduğu adam hayatını bir yalandan ibaret kıldı. | Open Subtitles | لقد كنتَ مراقبها وانتحرت لأن الرجل الذي أحبَتهُ حوّل حياتها إلى كذبة |
| Seo Chang Gwon'un bahsettiği 30 bin doların yalandan ibaret olduğunu düşünüyorum. | Open Subtitles | أعتقد أن الـ 30 ألف التي أخبرنا عنها سو تشانغ كون كانت كذبة |
| Tüm zihnine yayılarak ona en çok istediği şeyleri gösteriyor, ama tabii hepsi yalandan ibaret. | Open Subtitles | إن دخل أحدهم إلى لبّ عقله وأراه حقيقة الأمر وأن كل هذا محض كذبة |
| Arkadaşlarınız size bağlı ve bu dünya bir yalandan ibaret! | Open Subtitles | رفاقك يعتمدون عليك ! و هذا العالم هو مجرد كذبة |
| Gerçekten aklım almıyor. Gerçeği söylediğini sanıyor ama her şey yalandan ibaret. | Open Subtitles | -هذا مدهش، الرجل يعتقد أنّه يقول الحقيقة ولكنّ كل ما يقوله هو كذبة رعناء. |
| Neden mi, çünkü söylediklerin yalandan ibaret? | Open Subtitles | لماذا ، هل ذلك لأنك تكذب كذبة لعينة؟ |
| Tüm hayatının bir yalandan ibaret olduğunu. | Open Subtitles | أنّ حياتُك كلّها عبارة عن كذبة |
| Gerçekten mücadele edemediğiniz, konukların gerçekten kaybedemedikleri dışında bunların hepsi yalandan ibaret. | Open Subtitles | ولكنه ليس كذلك لأنك غير قادر على مقاومتي والنزلاء لا يخسرون أبدًا مما يعني أن هذا كله مجرد كذبه |
| Sana vaad ettiği her şey, bir yalandan ibaret. | Open Subtitles | كل شيء وعدتك به هو كذب |