| En azından babam onu satın almak için borca girmek zorunda kalmadı. | Open Subtitles | نعم، جيّد، على الأقل أَبّ ما كَانَ لِزاماً عليهِ أَنْ إدخلْ ديناً لشرائِه. |
| -Evet demek zorunda kalmadı. Tanrım! | Open Subtitles | - هو ما كَانَ لِزاماً عليهِ أَنْ يَقُولَ نعم. |
| Bu durum bizi birbirimize ve evimize bağladı böylece kendi duygusal güvensizliği ile hiç hesaplaşmak zorunda kalmadı. | Open Subtitles | حول معنى وجود منزل هذا ما جلعله يرتبط بنا و ببيتنا بحيث لا يضطر إلى التعامل |
| Böylece hem kaçırma işi kolaylaştı hem de arkadaşını vurmak zorunda kalmadı. | Open Subtitles | وحتى لا يضطر لإطلاق النار على صديقه |
| Tüm hayatı boyunca hiç çalışmak zorunda kalmadı. | Open Subtitles | لم يضطر إلى العمل في سبيل أي شيء طيلة حياته |
| Şu halini görmek zorunda kalmadı çok şükür. | Open Subtitles | حتى لا يضطر لرؤية هذا |
| O da farklı ama bunu hiç saklamak zorunda kalmadı. | Open Subtitles | إنه طافر ولكنه لم يضطر للإختباء أبداً |
| Bir şey yapmak zorunda kalmadı çünkü onun yerine sen yaptın. | Open Subtitles | لم يضطر لهذا لأنكِ فعلتِ هذا من أجله |
| Öyle mi, Buda Chloe'ni oyunlarını oturup seyretmek zorunda kalmadı ama. | Open Subtitles | نعم، حسنا، البوذا لم يضطر للجلوس في واحدة من مسرحيات (كلوي). |