| Ruslar bizi tek parça halinde ele geçirmek istiyorlar, bu yüzden buradalar. | Open Subtitles | الروس بحاجة لاحتلالنا في قطعة واحدة، وهذا هو السبب في وجودهم هنا |
| O yüzden bir adamın her zaman bir köpeği olmalı. | Open Subtitles | هذا هو السبب في الرجل ينبغي أن يكون دائما كلب. |
| On İki Maymun Ordusu. Virüsü etrafa yayanlar. Bu yüzden buradayım. | Open Subtitles | جيش القرود الاثنا عشر حيث كان احدهم السبب في نشر الفيروس |
| Sonuç olarak -- bu yöntemin işe yaramasının sebebi -- insanlar robotlarla iletişim kurarken yine insan gibi davranıyorlar. | TED | وخلاصة القول السبب في ان هذا يعمل لأنه تبين الناس تتصرف تماما مثل الناس حتى عند التفاعل مع روبوت |
| Bu, dişilerin orta yaşta tamamen üremeyi durdurmak üzere evrim geçirmelerinin nedeni olabilir. | TED | هذا قد يكون السبب في تطور الإناث للتوقف عن التكاثر في منتصف العمر |
| Biliyor musun Brian, hep yazılarını biraz yapmacık ve bayağı buldum ama galiba zaten bu yüzden Hollywood'ta çalışamıyorum. | Open Subtitles | لقد كنت دائما اجد كتاباتك مملة وغبية لكن اعتقد هذا السبب في عدم وجود عمل لي هنا في هوليوود |
| İşte bu yüzden bizim dünyamızda çizgi romanları yayınlamayı kestiler. | Open Subtitles | وهذا هو السبب في أنها توقفت عن نشر الكتابالهزليفي عالمنا. |
| Bu yüzden de metal her zaman dışlananların kültürü olacak. | Open Subtitles | وهذا هو السبب في أن المیتال هو دائما ثقافة المهمشة. |
| Haneye saldırıların profilini çıkarmak o yüzden zor, fazla sebep var. | Open Subtitles | هذا هو السبب في صعوبة توصيف حالات إقتحام المنازل الدوافع متعددة |
| Yani, Şeriat tasvirlere tapınmayı kesinlikle yasaklıyor, belki de o yüzden buraya saklamışlardır. | Open Subtitles | الشريعة الإسلامية تحرم عبادة التماثيل ربما يكون هذا السبب في أنها مخبأة هنا |
| Mahkemede yardımı olmayacak. İşte bu yüzden gerçek arabaya ihtiyacımız var. | Open Subtitles | هذا هو السبب في أننا بحاجة إلى العثور على السيارة الحقيقية |
| Bence sebebi, bana âşık olması bu yüzden de benden nefret ediyor. | Open Subtitles | لأنه في حالة سباق حب معي هذا هو السبب في كرهه لي |
| Demek o yüzden öyle bir yere tek başına gitti. | Open Subtitles | هذا هو السبب في أنها غامرت في هذا المكان وحدها |
| Ben de Richard'a söyledim, bu yüzden o kendisi buraya geldi. | Open Subtitles | أبلغت ريتشارد, وهذا هو السبب في انه جاء الى. هنا شخصيا. |
| Ve bu yüzden de gelecek Birleşik Devletler başkanı olacağım. | Open Subtitles | وهذا هو السبب في أنني سأكون الرئيس المقبل للولايات المتحدة. |
| Bu konuda hiçbir şey yapılmayışının sebebi bu olabilir mi? | TED | هل ذلك هو السبب في عدم فعل شيء حيال الأمر؟ |
| Chaplin'in bu kadar komik olmasının sebebi Britanya müzikhol geleneğinin bir parçası olmasıdır. | Open Subtitles | الآن, إن السبب في طرافة شابلن لأنه جزءٌ من فن الموسيقى الهزلية البريطانية. |
| Senin şu an burda olmanın tek nedeni kendi bencilliğin | Open Subtitles | فعلت كل ما بوسعي السبب في وجودك هنا هو أنانيتك |
| Bu kız yüzünden şu an 6 kızla 6'lı yapamıyorum. | Open Subtitles | هذه الفتاة هي السبب في أني لا أمارس الجنس الان |
| çünkü, sen kendini Cate'e açtın ve şimdi ne durumdasın? | Open Subtitles | السبب في وضعك مع كيت إلى اين اوصلك هاذا انت |
| İşte bu nedenle, her gösterimi oldukça ciddiye alırım bu benim için çok önemlidir. | TED | حسنا، لقد كان هذا السبب وراء اني اخذت كل اداء بجدية متناهية و السبب في انها عنت لي الكثير |
| Sonuçta; bilinç gibi bir şey hakkında insanların fikrini değiştirmek çok zordur, ve bunun neden bu kadar zor olduğunu sonunda anladım. | TED | إنه من الصعب جدا أن نغير عقول الناس عن شيء ما مثل ا لإدراك و تبين لي بشكل نهائي السبب في ذلك |
| TM: Bunun sebebini gerçekten anlayamıyoruz. O bir milyon kilo geldiği için olabilir. | TED | تومي مزون: لا نستطيع حقاً معرفة السبب في ذلك. ربما كانت تزن حوالي 1 مليون رطلاً. |
| Hart-Mercer mallarının bu gevşek pazar sektöründe hala güçlü olmasının sebebinin Dynax olduğunun muhtemelen farkındasınız. | Open Subtitles | وكما تعلمون .. فإن السبب في نجاح منتجات شركتنا واستمرار منافستها بقوة في السوق الحالي |