Çünkü bence Amerikalı öğrenciler yemek yerken aynı zamanda nefes de alabilmeli. | Open Subtitles | الطلاب الأمريكيّين لديهم الحق بأن يتناولوا طعام الغداء و يتنفسوا بنفس الوقت |
Hepsi aynı zamanda dikilmişti; ama onlar yeterli gün ışığı alamadılar. | Open Subtitles | تم زرعها جميعاً بنفس الوقت عدا هاتين لم يصلهما ضوءاً مناسباً |
Seni lime lime ederken aynı zamanda da tırnaklarımı törpüleyebileceğimi ikimiz de biliyoruz. | Open Subtitles | كلانا على دراية بقدرتي على تقطيعكَ أشلاءً. و أنّ أزيّن أظافري بنفس الوقت. |
Yine de Aynı anda iki yerde birden olmam gerekecek. | Open Subtitles | و هل يمكننى أن أكون فى مكانين مختلفين بنفس الوقت |
Olabilir. Bir insan Aynı anda iki yerde birden olamaz. | Open Subtitles | وقد يكون هناك، فالشخص لا يمكنه التواجد بمكانين بنفس الوقت |
Bir kişinin bir sürü kişiyi etkileme kabiliyeti üssel olarak artıyor ve hem iyilik ve hem de kötülük için artıyor. | TED | قدرة شخص واحد على التأثير على الكثير تزداد بشكل مضاعف، تتطور لتنفع الخير والشر بنفس الوقت |
Ama sen, kaç nota olduğunu söylemekle kalmayacak aynı zamanda hepsini çalacaksın. | TED | بالرغم من هذا أنت لا تقوم فقط بتحديد عدد النغمات، بل تستطيع عزفها جميعها بنفس الوقت. |
Bu beyin olmadan gerçekleşen hareket beni hayran bırakmıştı. Ama aynı zamanda rahatsız etmişti. | TED | كنت مفتوناً للغاية بهذا التحرك من دون الدماغ ولكنني كنت بنفس الوقت محبطاً للغاية |
Ölenlere gelince, onları güvenli fakat aynı zamanda onurlu bir şekilde gömmeliyiz ki bu anlarda da herhangi bir hastalık bulaşması olmasın. | TED | و الذين قد ماتوا، علينا التأكد من دفنهم بطريقة آمنة، و لائقة بنفس الوقت لضمان عدم الإنتشار |
aynı zamanda, gerçekçi olmalıyız ve büyük ihtimalle önemli bir gelir dağılımı problemiyle yüzleşeceğimizin farkında olmalıyız. | TED | لكن بنفس الوقت علينا أن نكون واقعيين، ويجب أن ندرك أنه من المرجح جدًا أن نواجه مشكلةً كبيرةً في توزيع الدخل. |
Geçenlerde farkına vardımki ben çocukken Eric Clapton ile aynı zamanda bana da bir gitar verilmiş. | TED | لقد توصلت مؤخراً أنني أعطيت قيثارة عندما كنت طفلاً بنفس الوقت تقريباً الذي حصل إريك كلابتون على قيثارته الأولى. |
Ezilmiş veya öldüresiye dövülmüş. Göçmenlerin gitmesiyle aynı zamanda sayılır. | Open Subtitles | تمّ دهسه وضُرب حتّى الموت بنفس الوقت الذي غادر فيه مُهاجريك تقريباً |
Aynı maddeler, aynı zamanda ve mekânda birlikte bulunamaz. | Open Subtitles | نفس المادة لا تشغل نفس الفراغ بنفس الوقت |
Duygusal olarak dengede kalmasını sağlayıp aynı zamanda metabolizmasını da kontrol... | Open Subtitles | يجب علينا ان نبقيه مستقر من الناحية العاطفية مع إبقاء عملية الأيض لديه تحت سيطرتنا بنفس الوقت. |
Bence tavsiyeleriniz dahiyane aynı zamanda sade de. | Open Subtitles | إن النصائح التي تقدمها ذكيه جدا و لكنها بسيطه بنفس الوقت |
Ve hepiniz Aynı anda Balkan Paktı gibi kendi planlarınızı yapıyorsunuz. | Open Subtitles | وانتم جميعاً بنفس الوقت قررتم ذلك عن طريق اقماركم الاصطناعيه الصغيره |
Her iki çipin de Aynı anda kızarmış olabileceğini düşünüyorum. | Open Subtitles | على الأرجح تم إطلاق النار على جميع الرقائق بنفس الوقت |
Tanrım, Aynı anda aynı ağırlığa uzandık. Önce sen kullan. | Open Subtitles | يا إلهي، كلانا نختار نفس الوزن بنفس الوقت تفضلي أنت |
Bu objeleri hem yararlı, hem de büyüleyici bulurdum. | TED | أجد هذه الأشياء مفيدة وساحرة بنفس الوقت. |
Bu arada sağ eli torpido gözüne doğru gidiyordu. | Open Subtitles | بنفس الوقت ، كانت يده اليمنى تتجه إلى صندوق الكفوف |
Evet, her gün aynı saatte kafayı buluyoruz. - Takılmamız lazım. | Open Subtitles | نبدأ بنفس الوقت كل يوم يجب ان نمضي الوقت سويه |
Demek ki iki kurbanımız da ölmeden önce aynı gün aynı saatte randevularını satıp, kaybolmuşlar. | Open Subtitles | حسناً، إذن، كِلا الضحيّتين كانتا مفقودتين بنفس الوقت تماماً لفترة قصيرة من قتلهما. |
Ne olursa olsun, kasabanın yarısından fazlasını tek seferde memnun ediyor gibi görünmüyorum. | Open Subtitles | أوَتعلم، مهما حدث، فيبدو أنه لا يسعني أن أُسعد أكثر من نصف البلدة بنفس الوقت |