| Sokaklardan gelen bir kadının aile üyelerimizin masasını beklemesine izin mi verdin? | Open Subtitles | أنتِ قد سمحتِ لإمرأة من الشارع أن تخدّم على طاولة لأعضاء عائلتنا؟ |
| Bu sorunu çözmek için Stanford Üniversitesi'nden Dr. Brown'la birlikte sanal diseksiyon masasını geliştirdik. | TED | من أجل معالجة هذا، وضعنا مع الدكتور براون في ستانفورد: طاولة التشريح الافتراضية. |
| Cidden, senin yüzünden masayı her hazırladığımda gözlerimden yaşlar akıyordu. | Open Subtitles | بسببك عندما أجهز طاولة الطعام للعشاء الدموع تستمر في السقوط |
| Büyük poker masasından 6000 feet yukarıdayken bunu konuşmak kolay. | Open Subtitles | من السهل قول ذلك عندما تكون على مسافة 6000 قدم فوق طاولة البوكر الكبيرة |
| Bilardo masamız olsaydı, evin enerjisi... daha da inanıImaz olurdu. | Open Subtitles | ربما ستكون الطاقة مذهلة أكثر لو كان لدينا طاولة بلياردو |
| Üstünde adın yazılı bir masam var, yemek yiyecek parası olmayanlara. | Open Subtitles | لقد أعددت طاولة تحمل اسمك للذين ليس معهم نقود تكفي وجبة |
| İki numaralı masa için iki kişilik yer ayarlayabilir misin? | Open Subtitles | هل يمكنك رجاءً التأكد ثانية من حجز طاولة لشخصين ؟ |
| bir pinpon masasını alıp üzerine projektör koydular, | TED | أحضروا طاولة البينج بونج ، وجهاز عرض فوقه |
| Kız kardeşim çocukların masasını yan odada hazırlamasına rağmen, ben boğaz ağrısına yakalanırım. | Open Subtitles | اختى تضع طاولة للاطفال فى الحجرة المجاورة ولا ازال اصاب بالتهاب الحنجرة |
| Yaptığım piknik masasını koyacak kadar büyük. | Open Subtitles | فقط كبيرة كفاية لتتسع طاولة النزهة التي صنعتها. |
| - Dünyadaki en seçkin masayı başka bir adamla paylaşmayacağım. | Open Subtitles | لأنني لن أشارك أفخر طاولة في الوجود مع رجل آخر |
| masayı kurdum patatesleri pişirdim... ve o evde değil. | Open Subtitles | جهزت طاولة الطعام وطبخت البطاطس ولم تأتي بعد |
| Hele şükür gelebildiniz! Son masayı kaptım, gidelim. | Open Subtitles | حمداً لله، وصلت أخيراً حصلت على آخر طاولة |
| Dinle, pinpon masasından senin yatak odana nasıl gittik ve tam olarak ne oldu bilmek istiyorum. | Open Subtitles | احتاج لمعرفة بالضبط كيف وصلنا من طاولة لعبة كرة الطاولة إلى غرفتك و ماذا حدث؟ |
| O elektroşok masasından kalktığıma memnunum, ama dürüst olmak gerekirse uzanmak hoşuma gidiyordu. | Open Subtitles | يسعدني للتخلص من طاولة الكهرباء رغم أنني أعترف بأنني استمتعت بالاستلقاء |
| Bugün, burada size göstermekten mutluluk duyduğum şeylerden biri de bizim sanal otopsi masamız. | TED | ومن الاشياء التي انا سعيد لانني سوف اريكم اياها اليوم هي طاولة تشريحنا الافتراضي |
| En rezil insanlardan daha rezillerle doluydu masam. | Open Subtitles | كان ثمة شخصٍ أرقى مني جالس على طاولة المومس |
| Burası çok kalabalık ve sizler dört kişilik yer işgal ediyorsunuz. | Open Subtitles | وانتن تحتلون طاولة بها أربع أماكن فارغة ويبدو أنكّن أنهيتم طعامكم |
| Saat 8:00 yada 8:30 için bir masanız varmı? | Open Subtitles | نعم أنا أعرف أنني متأخر بعض الشيء ولكن هل من الممكن أن أحجز طاولة لاثنين الساعة 8 او 8.30؟ |
| 1993 yılında Seattle’daki konferansta bir masa vardı ve Marc Andreessen adındaki bir adam WWW için yazdığı küçük browserini tanıtıyordu. | TED | في 1993، كان هناك طاولة في نفس المؤتمر في سياتل، وكان هناك شخص يُدعى مارك أندريسن قام بعرض متصفحه الصغير للويب |
| Hem evde oturup film izlemek dururken kimin iki kişilik masaları ve ne giyeceğini dert ederek kaybedecek vakti var? | Open Subtitles | من الذي يحتاج حقا لصداع إضافي من القلق بشأن طاولة لإثنين ومعجم ندم من أجل ليلة سينمائية |
| Otopsi masasındaki ayağında bot olan bacak kadar garip değildir | Open Subtitles | لنْ يكون غريباً بقدر قدمٍ مع حذاءٍ على طاولة تشريحي |
| Kendinden ızgarası, güveç göstergesi, ütü masası ve burda da ayak yıkama küveti var, bayanlar tüm gününü önünde geçirdiği için. | Open Subtitles | لديه أربعة عيون و مؤشر للحرارة, و طاولة للكي و حوض لنقع القدم و طالما أنكِ امرأة فستقضين اليوم كله أمامه |
| Üstelik söz konusu masada oturduğumuz süre içinde... senin için yaptığım bu enfes yemekten iki bilemedin üç lokma aldın. | Open Subtitles | كل الوقت الذي تحدثنا به على طاولة العشاء وأنتي أكلتي أيضًا, ولربما الثلاث قضمات من هذا العشاء المدهش الذي أعددته |
| Arabadaki R.E.M. 'den Fransa'nın güneyinde gece vakti bir masanın etrafındaki The National'a. | TED | ومن آر.إي.إم في مركبة إلى مواطن جالساً حول طاولة ذات ليلة جنوبي فرنسا |
| Bu sadece beni ameliyat masasına yatırmak için uydurdukları birşeydi. | Open Subtitles | لقد كانت مجرّد أقاويل ذكروها لكي يضعونني على طاولة العمليات |
| Sadece, ikimizi annemle babamın yemek masasında otururken hayal ettim de. | Open Subtitles | تخيلتنا فقط نجلس أنا و أنت على طاولة الطعام مع والديَّ |