| Demek, bu diğer kişiliğin hiçbir şekilde bir kaydı yok. | Open Subtitles | إذن ليسَ لديكِ أى تسجيل لهذه الحالة أياً كانَ إسمُها |
| Dediğini yaptım. Senin bana söyleyecek bir şeyin yok mu? | Open Subtitles | فَعلتُ ما طَلبتَهُ مِني و ليسَ لديكَ ما تقولَهُ لي؟ |
| Yeterince tuhaf, su anda yok edilmesini istedigim birisi yok. | Open Subtitles | على رَغمِ غَرابَةٍ الأمر، ليسَ هُناكَ أحَد أُريدُ تَصفِيَتَهُ حالياً |
| Teletubbie'lerin siki yok. Kuklanın siki olmaz. | Open Subtitles | تيليتابيز ليسَ لديهِم قَضيب الدُمية ليسَ لها قَضيب |
| Çok güzel, Cyril, ama sürekli kavga etmek zorunda değilsin. | Open Subtitles | هذا جيد يا سيريل، لكن ليسَ عليكَ العِراك طوالَ الواقت |
| Günün sonu ilk gün için çok fena değildi, değil mi? | Open Subtitles | نهاية اليوم، إذاً، ليسَ سيئاً جداً بالنسبة لأول مرة نخرج، صحيح؟ |
| Stanislofsky'yle derdi olan Hoyt ben değilim. | Open Subtitles | هويت هوَ مَن يَحقِد على ستانسلوفسكي، ليسَ أنا |
| Sırf birbirimizi öldürmeye çalışmıyoruz diye, - beleş olmasına gerek yok. | Open Subtitles | ليسَ لمُجَرَّد أننا لا نُحاوِل قَتلَ بعضَنا، لا يَعني ألا تَدفَع |
| Davamızın temyiz mahkemesinde ne zaman görüleceğini bilmemize imkân yok. | Open Subtitles | ليسَ هُناكَ طَريقَة لمَعرِفَة مَتى ستَصِلُ قَضيَتُنا أمامَ مَحكمَة الاستئناف |
| Acılarından kazanabileceğin bir şey yok, daha fazla acı hariç. | Open Subtitles | ليسَ هُناكَ ما تكسبهُ من آلامِك سوا المزيد منَ الألَم |
| Pegasus'ta olanları tekrarlamak gibi bir seçenek yok, öyle mi? | Open Subtitles | أخذتُ على عاتقي فعله مرة أُخرى بغاسوس وهذا ليسَ خيارآ. |
| Duyduğun ile ilgili ne düşündüğünü bilmiyorum ama kız arkadaşım falan yok. | Open Subtitles | أنا لا أعلم ما قد إعتقدتى أنكِ سمعتية ولكن ليسَ لدى صديقة |
| En azından burada hastalığa bağIı en ufak bir belirti yok. | Open Subtitles | ليسَ هُناكَ وَصمَة عار مِنَ المَرَض العَقلي، على الأقَّل ليسَ هُنا |
| - Gece gitmiş olmalı. - hiçbir at izi yok. | Open Subtitles | مؤكد انهُ غادر في الليل ليسَ هناكَ اي اثارٍ لحصانٍ |
| Eğer tanık koruma programındaysa bir şey olmaz tatlım. | Open Subtitles | حسناً، ليسَ إن كانَ في وَحدَة الحِماية يا عزيزي |
| Kimileri kendilerine zarar verirler, sen böyle değilsin. | Open Subtitles | بَعضُ الناس يُؤذونَ أنفُسَهُم و لكن ليسَ أنت |
| Dinle, o kadar da kötü değildi... ama, bir dahaki sefere gözlerini daha yavaş oynatmalısın tatlım. | Open Subtitles | إنه ليسَ سيئاً، إنه ليس سيئاً لكن أسمعي عزيزتي، عليكِ تحريك عينيكِ بشكلٍ أبطأ المرة المقبلة |
| - Hayır. O bir baba, sen değilsin. - Artık emin değilim. | Open Subtitles | .كلا، إنه الأب، ليسَ أنت .لست متيقنًا من ذلك بعد الآن - |
| Ona iştahın olmadığını söyle, midenin ağrıdığını... ve ondan ağrıyı durdurmasını iste. | Open Subtitles | أخبرهُ أنَّهُ ليسَ عندكَ شهية ومعدتكَ تؤلمك وأطلب منه أن يوقف الألم |
| Evet ama buğday cidden çocuklar için hiç iyi değil. | Open Subtitles | أجل و لكن هذا ليسَ جيداً حقاً من أجل الأولاد.. |
| Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, insanlar on yıllarca kasın büyüleyici becerilerini taklit etmeyi denedi fakat bu çok zordu. | TED | ليسَ بالأمرِ المفاجئِ أنّ الناس قد حاولوا لعقودٍ طويلة استنساخَ قدراتِ العضلاتِ المذهلة، لكنَّ الأمرَ كان صعبًا جدًا. |
| - Bunu yaptığımıza dair en ufak bir kanıt yoktur. | Open Subtitles | ليسَ هُنالِكَ أيّ دليلٍ بأنهُ معروفٌ أننا فعلنا أيّ شيء. |
| Gerçi birisi öldüğünden pek günaydın sayılmaz ama... | Open Subtitles | حسناً ، ليسَ جيداً جداً أذا قُتلَ أحدهم ، على ما اظُن |
| Bulduğumuz kutu, Sandık değilmiş. | Open Subtitles | ذلك الصدر أللذي وجدناه من الواضح أنه ليسَ الفُلك |
| Sizinle konusmak icin iki saat bekledigimden pek iyi degil. | Open Subtitles | من الواضح ليسَ على مايرام، لو إنتظرتُ ساعتين لأتحدثَ إليك. |
| Müvekkilim ve ben mahkûm olduğumuzdan dolayı, ve kesin kısıtlamalarımız olduğundan zaman ve kaynak bakımından, daha fazla delil toplamak için fırsatımız olmadı. | Open Subtitles | بسببِ كوني و موكلي سجينين و تَمَ وضعُ بعضِ القيود على وقتِنا و مواردِنا ليسَ لدينا الفُرصَة للحصول على أدِّلَة أُخرى |
| Bu, burada olmamızın tesadüf olmadığı anlamına geliyor. | Open Subtitles | هذا يعني أنّ وجودنا هنا .ليسَ من قبيل المُصادفة |