| Maaştan bahsetmiyorum, maaş benim için en önemli şey değil. | Open Subtitles | أنا لا أعني الراتب. المال ليس الشيء الأكثر أهمية لي |
| Hala iş tek konuşacağımı şey değil di mi ? | Open Subtitles | العمل ليس الشيء الوحيد لنتحدث عنه أليس كذلك؟ |
| Bu aşk iman yoksa, ölmek olacak tek şey değil. | Open Subtitles | إذا لم يكن لديك الإيمان بالحب ، فهذا . ليس الشيء الوحيد الذي سيموت |
| Ama yandaş toplamak, ilgilendiği tek şey değil. | Open Subtitles | لكن جمع التابعين ليس الشيء الوحيد الذي يتقنه |
| Çocuğumu terk etmek gurur duyduğum bir olay değil, tamam mı? | Open Subtitles | ليس الشيء المهم حقّاً تسليم ابني، مفهوم؟ |
| Hayatımı tehlikeye atmam yapabileceğim tek şey değil Don. | Open Subtitles | وضع حياتي على الجبهة ليس الشيء الوحيد الذي أستطيع القيام به، دون |
| Hayatımı tehlikeye atmam yapabileceğim tek şey değil Don. | Open Subtitles | وضع حياتي على الجبهة ليس الشيء الوحيد الذي أستطيع القيام به، دون |
| Ölüm korkulacak bir şey değil. Güven bana evlat. | Open Subtitles | الموت ليس الشيء الذي يجب أن تخافه، ثق بي بنيّ. |
| Ne düşündüğünü biliyorum, ama aynı şey değil. | Open Subtitles | أعرف ما تفكّرين به ولكنّه ليس الشيء نفسه |
| Eh, bu altına girdiğim tek şey değil. | Open Subtitles | حسناّ , ذلك ليس الشيء الوحيد الذي حصلت عليه بالداخل |
| DUI'de olanları duymadan önce söylenecek bir şey değil. | Open Subtitles | ليس الشيء الذي يُقال الليلة قبل جلسة إستماع قيادتكِ تحت تأثير الكحول |
| Tamam, bu konuda evlilik, en sevdiğim şey değil. | Open Subtitles | حسنا، الزواج ليس الشيء المفضل لدي في هذه المرحلة بالذات |
| Bizi yönlendiren şey değil. | Open Subtitles | إنه لم يكن ـ ـ ـ انه ليس الشيء الذي يقودنا |
| Bana eski kafalı falan diyeceksiniz ama bu karımdan isteyeceğim bir şey değil, tamam mı? | Open Subtitles | لكن هذا ليس الشيء قد أريده من زوجتي أن تقوم بهِ، إتفقنا؟ |
| Benimkiyle seninki aynı şey değil Sam. | Open Subtitles | انه ليس الشيء نفسه بالنسبة لي كما هو الحال بالنسبة لك، سام |
| Onlarla seks yaptım. Aynı şey değil. | Open Subtitles | لقد مارستُ معهما الجنس ذلك ليس الشيء ذاته |
| Şef olmak istediğim tek şey değil. | Open Subtitles | كوني رئيسة القسم ليس الشيء الوحيد الذي أريد |
| Biliyorum unutulacak gibi bir şey değil. | Open Subtitles | أعلم أنه ليس الشيء الذي يمكن نسيانه، |
| İkisi aynı şey değil. Hem de hiç. | Open Subtitles | إنه ليس الشيء نفسه على الاطلاق |
| Bu Haven'da gördüğüm ilk tuhaf olay değil Nathan ve sadece bir haftadır buradayım. | Open Subtitles | هذا ليس الشيء الغريب الأول الذي رأيته في "هايفن" ومضى على وجودي أسبوع واحد فقط، أيمكنك أن تخبرني ما الذي يجري هنا؟ |
| Benim istediğim şey bu değil bu yüzden de kabul etmiyorum. | Open Subtitles | هذا ليس الشيء الذي طلبته, و أنا لن أقبل بها |