| Yapmak zorunda değilsin. Sen bana sadece biraz numune ver. | Open Subtitles | ليس عليك أن تفعل أى شىء فقط أحضر لى عينة |
| Seyretmek zorunda değilsin. - Anne, orada neler olduğunu görmüyor musun? | Open Subtitles | ليس عليك أن تشاهدي ذلك أمي، ألا تلاحظين ما يجري هناك؟ |
| Seyretmek zorunda değilsin. - Anne, orada neler olduğunu görmüyor musun? | Open Subtitles | ليس عليك أن تشاهدي ذلك أمي، ألا تلاحظين ما يجري هناك؟ |
| Artık,endişe etmene gerek yok çünkü bir daha böyle bir şey olmayacak . | Open Subtitles | ليس عليك أن تقلقي لأن ذلك لن يتكرر مرة أخرى |
| En azından senin cadı olduğunu biliyor. Bir şey saklamak zorunda değilsin. | Open Subtitles | على الأقل هو يعلم أنك ساحرة ليس عليك أن تخفي أي شيء |
| Sen zorunda değilsin ama ben edeceğim. Herkesin dans etmesini istiyorum. | Open Subtitles | حسناً , سوف اذهب لأرقص ليس عليك أن ترقص ولكنني سأرقص |
| Güzel gol atmak zorunda değilsin. Her gole bir sayı veriyorlar. | Open Subtitles | ليس عليك أن تسجل هدف خرافي هدف عادي سيحسب لنا أيضاً |
| - Tabii. İçine sinmeyen hiçbir şeyi yapmak zorunda değilsin. | Open Subtitles | بالطبع، ليس عليك أن تفعل أي شيء لستَ مرتاحا حياله |
| Vurursam kazanırım, kaçırırsam kaybederim. Sen atmak zorunda değilsin. | Open Subtitles | إذا أصبتها فزت ، إذا أخطأتها خسرت ليس عليك أن تطلق النار |
| Gülmek zorunda değilsin. Hiçbir şeye gülmek zorunda değilsin, anladın mı? | Open Subtitles | ليس عليك أن تضحك ليس عليك أن تسخر من كل شيء ، صحيح؟ |
| Hoşlanmana birşey demem ama ağzını şapırdatmak zorunda değilsin. | Open Subtitles | أنا لا أمانع من أن تستمتع , لكن ليس عليك أن تزم شفتيك بهذه القوة |
| Dans etmek zorunda değilsin. | Open Subtitles | كنت أمزح يا راي ليس عليك أن ترقص في هذا الموعد |
| - Kesinlikle öğrenmeliyim. - Dans etmek zorunda değilsin. | Open Subtitles | ــ بالتأكيد علي أن أرقص ــ لا، ليس عليك أن ترقص الآن |
| Bana iyi davranmak zorunda değilsin. Neden yaptığını biliyorum. | Open Subtitles | ليس عليك أن تكون لطيفاً معي أعلم لماذا تفعلين ذلك |
| Beni kurtarmak zorunda değilsin. Bu işle bir ilgim yok. Anahtarı da vermeyeceğim. | Open Subtitles | ليس عليك أن تنقذنى لا علاقة لى بالأمر لن أعطيك المفاتيح |
| Onların sana söylediği her şeyi yapmak zorunda değilsin. | Open Subtitles | تعرف، ليس عليك أن تفعل دائماً ما يقولونه لك |
| Sürekli banyoya götürmek zorunda değilsin. | Open Subtitles | لذا ليس عليك أن تأخذيها باستمرار إلى الحمّام. |
| Endişe etmene gerek yok. "hoş biri" diye senin arkadaşlığını tehliye atmam. | Open Subtitles | ليس عليك أن تقلق، لن أجازف بصداقتنا في سبيل امرأة جميلة نوعاً ما |
| Mucizevi şey ise bunu başarmak için daha çok para harcamanız gerekmiyor. | TED | الشيء المذهل هو: ليس عليك أن تنفق المزيد من المال لتحقيق ذلك. |
| Tanrım, komşusunu sevdiğini söyledi, ama bunu bu kadar kolay yapmak zorunda değildin. | Open Subtitles | يا الهي لقد قلت احب جيرانك لكن ليس عليك أن تجعلها بهذه السهولة |
| Söylemiştim, hepsini vermene gerek yoktu. | Open Subtitles | السبب هو رومان و موريس أخبرتك أنه ليس عليك أن ترد كل شيئ لهم |
| Bana bir şey vermen gerekmez. Zaten çok şey verdin. | Open Subtitles | ليس عليك أن تعطيني شيئا لقد أعطيتني الكثير سلفا |
| Bunu yapmana gerek yok. Bir hafta yetecek kadar yiyeceğimiz var. | Open Subtitles | أوه ، كما تعلم ، ليس عليك أن تفعل، فقد أحضرت ما يكفينا من الطعام حتي نهاية الأسبوع |
| Tamam, benden o şekilde hoşlanmıyorsun. Ama bu kadar acımasız olmana gerek yok. | Open Subtitles | حسنا , أنت لست معجبا بي , ليس عليك أن تكون لئيما هكذا |
| Hemen karar vermene gerek yok. Biraz düşün, olur mu? | Open Subtitles | ليس عليك أن تقرر الآن، فكر بالأمر ، حسنا؟ |
| Acı çekmek için zeki olmanıza gerek yok, fakat canlı olmanız gerekir. | TED | ليس عليك أن تكون ذكياً لتعاني، لكن ربما عليك أن تكون حياً. |
| Önermeme dönelim. Bu arada, pulları kullandım. Çünkü kimseye telif hakkı ödemek zorunda değilsiniz. | TED | نعود إلى افتراضي الأساسي، بالمناسبة، قد استعملت الطوابع لأنه ليس عليك أن تدفع شيئا مقابل الحقوق. |
| Katılmak için illa afili bir astrofizikçi olmaya gerek olmadığını gösteriyor. | TED | تُوَضِّحُ أنه ليس عليك أن تكون عالِمًا فيزيائيًا بارعًا حتى تشارك. |