| Fakat bana para bırakmayacak olan birini öldürdüğümü size düşündüren ne? | Open Subtitles | أننى يمكننى قتل أحد لم يكن سيترك لى أى نقود ؟ | 
| Bize ne para ne de ün kazandırmayacak. Katılmak ister misin? | Open Subtitles | لن نحصل من ورائها علي نقود أو شهرة؛ هل تريد مشاركتنا؟ | 
| Her para çekilişinde, dikkat çekmeyecek ufaklıktaki bir para sözkonusu olacak. | Open Subtitles | مع كل عمليه سحب نقود نكسب أجزاء من الفلس تصعب ملاحظتها | 
| Kovulursam da param olmaz, okul paramı ödeyemem, fakir ve işsiz kalırım. | Open Subtitles | و إذا طردت، فلن أمتلك نقود ً كافية للكلية، و سأَصبح فقير | 
| Üstünde adın yazılı bir masam var, yemek yiyecek parası olmayanlara. | Open Subtitles | لقد أعددت طاولة تحمل اسمك للذين ليس معهم نقود تكفي وجبة | 
| Evet, eğer hiç paran yoksa çok acınzsı bir durum | Open Subtitles | آجل ، قد يكون الأمر مؤسفاً لو لم يكن لديك أي نقود | 
| Bu hurdalarla uğraşmaktan nefret ediyorum. Ama para için yapmam lazım. | Open Subtitles | أكره تمزيق هذه الخردة الثقيلة أعطوني بطاقة نقود في أي يوم | 
| Kredi kartı limitini yükseltecek kadar para verirsin ve 90 gün boyunca tükenmez. | Open Subtitles | تعطيهم نقود كفاية، لتبقي على زيادة رصيدك المدين وتتوسع شبكتك الى تسعود يوماً | 
| -Ama üzgünüz sana para veremiyoruz, çünkü paramız yok. -Sorun değil. | Open Subtitles | و لكننا متأسفون لم نستطيع أن ندفع لك ليس لدينا نقود | 
| Bunun için bir sürü para verdin. Yemek yapman gerekmemeli. | Open Subtitles | دفعتَ نقود كثيرة من أجل هذا لا ينبغي أن تطهو | 
| Üzerimde para ve telefon olmadan geri dönmek zorunda kaldım. | Open Subtitles | تحتم علي المشي للمنزل بدون أية نقود أو وسيلة اتصال | 
| Saat tam 11:00'den önce para almak için yeniden eve gelmiş. | Open Subtitles | و قبل الحادية عشر . عاد إلى المنزل ثانية يريد نقود | 
| Burada Kathy White'ın Grant'e para verdiğine dair herhangi bir kanıt yok. | Open Subtitles | لا دليل هنا على أن كاثي وايت أعطت أي نقود لقرانت إطلاقا | 
| Hadi, Malo. Etrafta hepimize yetecek kadar para var, adamım. | Open Subtitles | هيا مالو هناك نقود كافية لرحيل بالجوار لكل واحد منا | 
| Ayrıca, arabam için hep istediğim bir şeyi satın alacak param olmuştu. | Open Subtitles | بالإضافة الى,أننى أخيراً معى نقود لإبتياع شيئا ما طالما أردت إبتياعه لشاحنتى | 
| Ne param var ne de kimliğim. Hiçbir şeyim yok. | Open Subtitles | لم أحصل على نقود, ولا بطاقة هوية, ولا أي شيء | 
| Ve oradayken, benim için yeşil ay parası da alabilirsiniz. | Open Subtitles | وأنتم هناك، هلا جلبتم لي بعض نقود القمر الخضراء لي؟ | 
| Bir yerlerden başlaman gerek, Santiago. parası iyi sonuçta. Şikayet etmemen gerek. | Open Subtitles | عليك ان تبدا من مكان سانتياغة انها نقود جيدة , لا تتذمر | 
| Bana olan borcunu ödemek için ne bir işin, ne de paran var. | Open Subtitles | الآن انت بدون عمل وليس معك نقود لتدفع لي ما عليك | 
| Sigorta parasını bir keşfederse ondan pay almak isteyeceğinden korktum. Bana problem olacaktı. | Open Subtitles | إذا دريت عن نقود التأمين ستحاول الحصول على بعض منه وتعمل مشاكل لي | 
| Yemek için her paraya ihtiyacım olduğunda bunu yapmam gerekecek mi? | Open Subtitles | هل يتوجّب علي دائماً القيام بذلك للحصول على نقود لأجل الطعام؟ | 
| Ve tren her kıvrımda yavaşladığında bir torba parayı fırlatıp atmış. | Open Subtitles | وفي كل مرة يبطئ القطار عند منحنى يرمي بحقيبة نقود للخارج | 
| Sonra uğra, biraz oyun oynarız senin önemli paranı alırım. | Open Subtitles | تعال لاحقاً سوف نطلق لعبة كازينو صغيرة سوف آخذ بعضاً من نقود بورتلاند التي معك | 
| Patlamadan iki gün önce Thompson'ın eski evini alabilecek parayla çıkagelmiş. | Open Subtitles | وقبل نهاية العالم بيومين تظهر له نقود وبشتري بيت طومسون القديم | 
| Sırf paraları var diye... yüzünü görmeye katlanamadığın insanlara yaltaklanmak nasıldır bilemezsin. | Open Subtitles | انت لا تعرف شعور أن تلتصق بأناس لمجرد أن تحصل على نقود | 
| Saat parasının bizim payımızla birkaç silah alıp, size katılmamıza ne dersiniz? | Open Subtitles | أهناك أي فرصة في أن تشتريا مسدّسين اضافيّين بحصتنا من نقود الساعة | 
| Ah, kocaman bir Mercedes'iniz var, ama hiç Paranız yok? | Open Subtitles | انت تقود سيارة مرسيدس فخمة, وليس معك اي نقود? | 
| arabayla uzaklaşırken bile bende yanlış bir şey olduğunu düşündüğü suratından okunuyordu. | TED | ولكن حتى حينما كنا نقود مبتعدين، كان بإمكانك التكهن عبر النظرة على وجهه أنه كان مقتنعًا أنني أتهرب من شيء ما. |