| Bu yüzden, matbaa, baylar ve bayanlar, tamamen affedilme baskısı tarafından ortaya çıkmıştır ve okuma ile hiç bir ilgisi yoktur. | TED | إذاً المطبعة، سيداتي وسادتي، كانت مدفوعة في الأساس بطباعة الغفران ولا علاقة لها بالقراءة. |
| Eh, doğru, ama eğer kuralları çiğnersen, Günah çıkarma törenininde daima affedilme şansı bulabilirsin. | Open Subtitles | صحيح لكن لو خرقت قاعدة يمكنك دائماً أن تجد الغفران في الاعتراف |
| Ve son bir affedilme şansı tanındı bana. | Open Subtitles | وقد عرضت علي الفرصة الأخيرة لاجل الغفران والإعتناق |
| Ve affedilme yolundaki ilk adım günahlarımızın sorumluluğunu üstlenmektir. | Open Subtitles | و أول خطوة في الغفران... هي تحمّل مسؤولية آثامنا |
| Belki de affedilme ihtiyacı içinde olan biz değilizdir. | Open Subtitles | ربما لسنا من يجب أن نطلب الغفران |
| Ruhumu affedilme veya iç hesaplaşma için açığa çıkartmıyorum. | Open Subtitles | لا أعترف من أجل الغفران أو الاستبطان. |
| Saldırının ikinci gününde, Albay Driant karargahında Din İşleri Subayından affedilme almış, ve karısına bir mektup yazmıştı. | Open Subtitles | في اليوم الثاني من الهجوم ومن مقر قيادته تلقى العقيد (دريانت) الغفران من القسيس وكتب رسالة لزوجته، قال فيها: |
| - Ted, eğer bir affedilme bekliyorsan, | Open Subtitles | تيد إذا كنت تبحث للحصول على الغفران ، |