| Sanırım hayatımın en üzücü günü, birçok konuda babamı alt edebileceğimi farkettiğim gündü. | Open Subtitles | أعتقد أن أتعس يوماً في حياتي كان عندما أدركت أني قادر على التفوق على أبي |
| Eddie Walzer'i 10 sene önce ben işe aldım. Bugün en üzücü günüm. | Open Subtitles | لقـد وظفت "إيدي والزر"قبل 10 سنوات هذا أتعس يوم أمر به على الإطلاق |
| Devlet hizmetindeki 75 yılım boyunca duyduğum en üzücü hikaye. | Open Subtitles | هذه أحزن قصة سمعتها طيلة الـ75 سنة التي قضيتها في الخدمة العامة |
| Sona eren aşk hayattaki en üzücü şeydir. | Open Subtitles | الحب يصبح شىء حزين حينما ... ينتهى |
| Afganistan'daki müdahalemize dair en üzücü olan şeylerden biri önceliklerimizi uyumsuz bir şekilde belirlemiş olmamız. | TED | فواحدة من الامور المحزنة التي تؤطر تدخلنا في أفغانستان هو ان أولوياتنا لا تملك اي نسق من التنسيق المشترك |
| Elaine, en üzücü olan da benim hatamın acısını babamın çekmesi. | Open Subtitles | والامر الاكثر حزناً,ان ابي هو الذي يدفع ثمن خطائي يا الين |
| Bence bu hikayenin en üzücü kısmı ise sen daha çocuktun. | Open Subtitles | وإن الجزء الأكثر حزناً بالنسبة لي هو أنك كنت طفلة |
| Savaş kaybetmekten sonraki en üzücü şey, kazanmak. | Open Subtitles | بعدما خسرت معركة كنت أكثر حزنا عندما ربحت معركة |
| Ve en üzücü kısmı, bunu bilmeden ölmüş olması. | Open Subtitles | والجزء الأكثر حزنا هو انه مات لا يعرفون ذلك. |
| Hayatımda duyduğum en üzücü şey. | Open Subtitles | هذا أتعس شيء سمعته في حياتي هل ستطلبين الطلاق؟ |
| Ben onun şimdiye kadar gördüğüm en üzücü şey olduğunu düşündüm. | Open Subtitles | اعتقد أنّه كان مُجرّد، آه، أتعس شيء سخيف رأيته. |
| Bu yaşadığım en üzücü rekabetti. | Open Subtitles | هذا هو أتعس المنافسة من أي وقت مضى. |
| Kızımın söylemesini hayal edebileceğim en üzücü şey bu. Daha kötüsünü de düşünebilirim. | Open Subtitles | هذا أتعس شيء أستطيع تصور ابنتي تقوله لي |
| Bu hayatımın en üzücü zamanı ve ben ağlayamıyorum! | Open Subtitles | إنها أحزن لحظة في حياتي ولا أستطيع أن أبكي |
| Bu hayatımda duyduğum en üzücü şey. | Open Subtitles | إنه أحزن ما سمعته على الإطلاق تظنين ذلك؟ |
| Bu şimdiye kadar duyduğum en üzücü hapşırık hikayesi. | Open Subtitles | هذا أحزن العطس القصة لقد سمعت من أي وقت مضى. كيف حال والدك كان من خلال كل هذا ؟ |
| Sona eren aşk hayattaki en üzücü şeydir. | Open Subtitles | الحب يصبح شىء حزين حينما ... ينتهى |
| Tabii ki, insan can kaybı en üzücü kayıp ... | TED | طبعاً، فقدان الحياة البشرية هي أكثر الخسارات المحزنة... |
| 50 yıl kadar önce, psikiyatr Richard Rahe ve Thomas Holmes edinebileceğimiz en üzücü insan deneyimleri envanterini çıkardılar. | TED | منذ ما يقرب من 50 عامًا، طوّر الطبيبان النفسيان ريتشارد رايت وتوماس هارمز قائمة بأكثر التجارب الإنسانية المحزنة التي يمكن أن نتعرّض لها. |
| Bu olaydaki en üzücü kısım ise kimse seni hatırlama numarası yapman için zorlamadı. | Open Subtitles | والجزء الاكثر حزناً بهذا الشئ أنه لم يجبرك أحداً لتزيف تلك الذكرى |
| en üzücü olan, onlar. | Open Subtitles | هم الاكثر حزناً |
| Aslında en üzücü şey bugün Hessberg Tıp Merkezi'nde gördüğümüz ailelerdi. | Open Subtitles | في الواقع، الأمر الأكثر حزناً كان تلك الأسر اليوم في مركز "هيسبيرغ" |
| Senin müziğe hiç kabiliyetin olmadığını öğrendiğim gün hayatımın en üzücü günüydü. | Open Subtitles | اليوم إكتشفتُ أنه ما كَانَ عِنْدَكَ موهبةُ موسيقيةُ مطلقاً... - كَانَ اليومَ الأكثر حزناً مِنْ حياتِي. - آسفه. |
| Duyduğum en üzücü şey. | Open Subtitles | ذلك شيء أكثر حزنا |
| Ve en üzücü kısmı bunu bilmeden ölmesi. | Open Subtitles | والجزء الأكثر حزنا هو، انه مات لا يعرفون ذلك. |