Yapılar sürekli inşa ediliyor, çözünüyor, geri dönüştürülüyorlar ve bunların hepsi güneş enerjisiyle oluyor. | TED | الكيانات تبنى باستمرار، يتم تحليلها ويعاد تدويرها، وكل ذلك يعمل على الطاقة الشمسية. |
ve bunların hepsi gelip doğru soruyu sormaya dayanıyor ve onu doğru denkleme çevirmeye | TED | وكل ذلك مرتبط بطرح السؤال الصحيح وتحويله إلى المعادلة الصحيحة، |
ve bunların arasındaki herşeyi, ben halledeceğim. | Open Subtitles | واى شئ اخر كهذا الأمر , انا من سيتمكن منه. |
Batgirl ve Bee'ye bir şey oldu ve bunların hepsi beni yüzümden oldu. | Open Subtitles | شيئا ما حدث لبات جيرل والنحلة وكله حطئي لأنني أكتشفت |
ve bunların piknikte... neyi temsil edebileceğini söyleyeceksiniz. | Open Subtitles | إن كنتم تودون ستسمعون إلى ثلاث نغمات موسيقية وعليكم أن تخبروني بما قد تمثله إن تخيلتموها كنزهة |
ve bunların hepsi gün ışığında oluyor, ve hepsi de bir nevi bıkkınlık perdesi altında korunuyor. | TED | كل هذه الأمور تحدث في شكل بدائى، وكلها محكومة ومحمية بقوى مملة ومضجرة من نفس المجال. |
Bu bölgedeki herkes deli ve hastalıklı ve bunların tümü üzüm hasadı festivalinden sonra oldu. | Open Subtitles | الجميع في المنطقة مجانين ومرضى وكل ذلك حدث بعد مهرجان موسم جني العنب |
Yılda bir ila üç trilyon balığı katlediyorsunuz ve bunların hepsinin duyu algısı var. | Open Subtitles | ما بين 1 إلى 3 مليارات سمكة في السنة، وكل ذلك السمك لديه استقبال حسيّ، كلّه لديه مشاعر. |
20. yüzyıla bakarsanız, Endüstri Devrimi'nin teknolojilerine, trenler, elektrik ve bunların hepsi komünist bir diktatörlük, faşist bir rejim ya da liberal bir demokrasi yaratmak için kullanılabilirdi. | TED | إذا نظرت للقرن العشرين، لذا، التكنولوجيا للثورة الصناعية، القطارات والكهرباء وكل ذلك يمكن أن يستخدم لصنع دكتاتورية شيوعية أو نظام فاشي أو ديموقراطية ليبرالية. |
Onların yaşamlarında aynı zaman da benimkinde de, aktif mevcudiyeti var. Ağabeyime ve bana öğrettiği değerleri, tutkuyu, doğruluğu, kendine güveni, azmi, onlara da aşılıyor. ve bunların hepsini, sadece bir büyükannenin verebileceği koşulsuz bir sevgiyle donatıyor. | TED | أن لها وجود نشط في حياتهن، وكذلك حياتي، وتغرس فيهن نفس القيم التي علمتني إياها وأخي: أشياء مثل التراحم، والنزاهة، الثقة، والمثابرة. وكل ذلك أُختتم بحب غير مشروط تسطيع فقط الجدة تقديمه. |
Herkes çok mutlu gözüküyor ve bunların hepsi senin sayende. | Open Subtitles | يبدو الجميع سُعداء وكل ذلك بفضلك أنت |
ve bunların arasındaki herşeyi, ben halledeceğim. | Open Subtitles | واى شئ اخر كهذا الأمر , انا من سيتمكن منه. |
Sürecin sonunda, gerçekten harika bir gün geçirdiysem ve her şey aynı kaldıysa, kimin resimde olup kimin çıkacağına karar veriyorum ve bunların hepsi zamana dayalı oluyor. | TED | إنما تتم في نهاية هذه العملية، إذا كان يوماَ عظيماَ حقاَ و بقي كل شيء على حاله، عندها سأقرر من سيبقى ومن سيخرج، وكله يعتمد على الوقت فقط. |
İsimde ve yönetimde değişiklikler oldu ve bunların hepsi birer meydan okumaydı. | Open Subtitles | من تغيير الاسم، لتغيير القيادة... وكله كان تحديًا. |
Harap olmuş durumda, Rachel... - ve bunların hepsi senin hatan. | Open Subtitles | انه مُحطم, وكله بـ سببك انت ِ |
ve bunların piknikte... neyi temsil edebileceğini söyleyeceksiniz. | Open Subtitles | ستسمعون إلى ثلاث نغمات موسيقية وعليكم أن تخبروني بما قد تمثله إن تخيلتموها كنزهة |
Yani ortada tüm bu inançlar, istekler, duygular, deneyimler var ve bunların hepsi birbiriyle bağlantılı; bu da sizsiniz. | TED | وبالتالي فهناك كل هذه الأشياء، مثل المعتقدات والرغبات والأحاسيس والخبرات، وكلها متصلة ببعضها البعض، وهذا هو أنت. |
Bunu yapmak için, beş stratejik zorunluluğa odaklanmamız gerekiyor ve bunların bir ortak noktaları var: İnsanı öne koymak. | TED | وللقيام بهذا يجب علينا التركيز على خمس ضرورات استراتيجية وكلها تتضمن شيء واحد مشترك منح الأولوية للناس. |
ve bunların hepsi sana cazip geliyor çünkü yüzmek için can atıyorsun ama suyun soğuk olduğunu ve yolculuğunun zor olduğunu biliyorsun ve diğer kıyıya ulaştığında, yepyeni bir insan haline geliyorsun. | Open Subtitles | وكلها تبدو جذابة جدا لك لأنك بحاجة شديدة للذهاب للسباحة، لكنك تعلم أن المياه سوف تكون باردة، |