| Bu, bir delil teşkil etmiyor. Buna izin veremem. | Open Subtitles | القائمة لا تشكل دليلا لا مصدر لها , لن ادع |
| Moleküllerin yapılarının nasıl oluştuğunu gerçekten anlayan bir kimya kitabı hayal edin. | TED | تخيلوا كتب الكيمياء التي تقوم بفهم هيكل كيفية تشكل الجزيئات. |
| Ruhu şekillendiren gücü anlayabilmek için bir umudumuz olabilir mi? | Open Subtitles | أيمكننا أبداً أن نأمل فى فهم القوة التى تشكل أرواحنا؟ |
| Ezdiğim bu camın parçaları gördüğünüz gibi evin ana iskeletini oluşturuyor. | TED | وقمت بسحق قطع الزجاج هذه والتي كما تلاحظون تشكل هيكل البيت |
| araçlar atlara, yayalara ve diğer her şeye tehlike oluşturmaya başladı. | TED | وحقيقة أن السيارات تشكل خطرًا على الأحصنة، والرّاجلين والعربات وما إلى ذلك. |
| Bazılarımız hayatlarının oluştuğu küçük anlardan bir anlam çıkarmak zorunda kalabilir. | Open Subtitles | بعضنا عليه أن يجد معنى في اللحظات البسيطة التي تشكل الحياة. |
| İkincisinde başka bir anevrizmanın oluşmasını önlemek için kalp rahatsızlığınızla ilgileneceğiz. | Open Subtitles | وفي الثانية، سنتعامل مع العيب الخلقي لنمنع تشكل أم دم جديدة. |
| sıklıkla bölünür ve tehdit oluşturmaz. | TED | إنها تنقسم بسرعة و لا تشكل خطراً ولكنها تستهدف |
| Fiziksel olarak ölümüne sebep olacak ve haçın merkezini oluşturacak. | Open Subtitles | انها تخمد الحياه الجسديه و تشكل مركز كتلة الصليب |
| Bunlar tıpkı yıldızların yaptığı gibi bir gruplama sistemi oluşturuyorlar. | TED | كانت تشكل جزءا من نظام تجمعات بقدر ما تفعل النجوم. |
| Laboratuarın içinde yaşananlar kadar dışındakiler de bilimi şekillendirmiştir. | Open Subtitles | لقد تشكل متأثراً بما داخل المعمل وخارجه |
| Burda yapmaya çalıştığım şey ülke güvenliği için tehlike teşkil etmediğinizi göstermek. | Open Subtitles | ما أريد عمله هنا هو أن أتثبت من أنك لا تشكل تهديداً على أمن هذا البلد |
| Bu Pasifik Adaları'nı çevreleyen resifler Mercan Üçgeni'nin kalbini teşkil ederler. | Open Subtitles | الشعاب المرجانية التى تحيط هذه الجزر بالمحيط الهادى تشكل قلب المثلث المرجانى |
| Ama bilim insanları için, halkaların özel bir anlamı da var, Çünkü biz onların, ufak boyutta, Güneş sisteminin aslında nasıl oluştuğunu temsil ettiğine inanıyoruz. | TED | لكن بالنسبة للعلماء، هناك معنى خاص لهذه الحلقات، لأننا نعتقد أنها تمثل، على مقياس صغير، كيفية تشكل النظام الشمسي. |
| Gördüm. Düşüncelerin oluştuğunu gördüm. Sözcüklerin dizildiğini gördüm. | Open Subtitles | لم يكن هذا اي شي , اعتقد ان الافكار تشكل وتوضح الكلمات |
| Şimdi günlerinizi şekillendiren insanlarla olan bağlarınızla ilgili düşünün. | TED | الآن، فكر بعلاقاتك بالناس التي تشكل يومك. |
| Güney Avrupa Gözlemevi'nin VLT'ni, yani Çok Geniş Teleskop'unu, oluşturuyor. | Open Subtitles | تشكل جنوب أوروبا المرصد تلسكوب كبير جدا أو إل تي |
| Daha büyük hedeflerimiz var ve projemizi mayınların bir tehlike olduğu her yere yaymak istiyoruz. | TED | نريد له النجاح والانتشار، ونريد توسيع المشروع في كل مكان حيث لا تزال الألغام الارضية تشكل تهديداً. |
| Bu baktığımız arazi de 4.6 milyar yıl önce, Dünya ve Mars oluştuğu zaman meydana gelmiş. | TED | وهذه المنطقة التي ننظر إليها تعود إلى 4.6 مليار عام أي عندما تشكل كوكبي الأرض والمريخ |
| Çünkü, yıldızların parlamasına neden olan benzer süreç aynı zamanda oksijen karbon ve demir gibi maddelerin oluşmasını da sağladı. | Open Subtitles | لأن نفس العملية ذاتها التي تسببت فى إشعاع النجوم يصدف أيضاً أنها تشكل عناصر . مثل الأكسجين والكربون والحديد |
| Ama şu çalışmayanlar, büyük güvenlik sıkıntısı oluşturmaz mi? | Open Subtitles | و لكن مع وجود هذه في الاسفل الا تشكل ثغره امنيه رهيبه ؟ |
| Atlantik denizyolunu geçecek, ve adaların üzerinden uçacak, gelecekte Avrupa Kıtası'nı oluşturacak adaların. | Open Subtitles | عبر الممر البحري الأطلسي ومحلقا عبر الجزر التي تشكل المكان الذي ستتشكل فيه أوروبا يوما ما |
| Zamanla, bu minik iplikler sıvının içinde katmanlaşıyor ve yüzeyde bir tabaka oluşturuyorlar. | TED | مع مرور الوقت، هذه الخيوط الدقيقة تشكل من السائل طبقات وتنتج حصيرة على السطح. |
| Laboratuarın içinde yaşananlar kadar dışındakiler de bilimi şekillendirmiştir. | Open Subtitles | لقد تشكل متأثراً بما داخل المعمل وخارجه |
| Nükleer savaşın gerçek bir tehdit olduğu bir dünyada yaşıyoruz. | Open Subtitles | نحن نعيش في عالم حيث الحرب النووية تشكل تهديدا حقيقيا. |
| Yani, arabalarımız vardı, fakat gezegenimizdeki genetik bilginin çoğunluğunu oluşturan virüslerden haberimiz yoktu. | TED | وأساسا فإنه كانت لدينا سيارات، لكننا لم نكن واعيين بأشكال الحياة التي تشكل معظم المعلومات الوراثية على كوكبنا. |
| Bütün bunlar sonradan edinilmiş damak tatlarıdır, fakat neredeyse kimliği oluşturur. | TED | الآن، كل هذه أذواق مكتسبة، لكنها تشكل ما يقرب شارة الهوية. |
| Biz yetişkinler, boş yere çocukluğumuzun mimari inşası olan kucağın lüksünü uygulamaya çalışırız. | TED | وان " حضن " الرفاهية ماهو الا ذاك الذي تشكل خلال طفولة المصمم والذي نسعى اليه عادة جميعنا كبالغون لكي ننعم بالآمان |