| Birisinde acı veya üzüntü yarattığın zaman veya kötü hissettirecek bir şey... | Open Subtitles | أنه ما تقوله لشخص ما عندما تسبب له ألم أو حزن |
| Kelimelerle anlatılmaz bir üzüntü ve hüzün vardı. | Open Subtitles | كان هناك حزن وكآبة فائقة الوصف رغم ذلك رسالة من الإلهام والأمل |
| Bu bir tür şok ya da gecikmeli keder veya bir karalama değil. | Open Subtitles | لست في حالة صدمة أو حزن ارتجاعي ، أو أياً يكن ما تخطه |
| Bütün gün evde oturup yas tutma lüksüne sahip değilim. | Open Subtitles | إنني لا أملك رفاهية الجلوس في المنزل في حالة حزن |
| çok derin bir acı içerisindeydim. ve bu güce sahip olmadığımı ama | TED | كنت ما ازال في حزن عميق كنت اعلم انني لا املك القوة |
| Bu dünya korku, öfke ve hüzün gibi duyguları bir ayara getirse de kanser tedavisi için çok güzel haberlerim var sizlere. | TED | فيما هذه الكلمة تستحضر مشاعر حزن وغضب وخوف، لدي لكم أخبارًا سارّة من آخر ما توصلت له أبحاث السرطان. |
| Ben bu mutlu yüzün ardında üzgün bir kalp olduğunu biliyorum. | Open Subtitles | دائماً ماكنتُ أشعر بأن وراء هذه الابتسامة , يكْمُن حزن عميق |
| Ve, üzücü bir şekilde, son iki sene içerisinde yaptığım tek seksti. | Open Subtitles | و بكل حزن هذا هو الجنس الوحيد الذي حظيت به منذ سنتين |
| Çocukların yası amcaları için değildi tekrar yuvalarını kaybetmenin verdiği üzüntü yüzündendi. | Open Subtitles | حزن الأطفال لم يكن فقط على عمهم ولكن على أملهم الضعيف أنهم سيجدوا منزل أخر |
| Çocukların yası amcaları için değildi tekrar yuvalarını kaybetmenin verdiği üzüntü yüzündendi. | Open Subtitles | لم يكن حزن الأولاد فقط على عمهم و لكن على أملهم أنهم وجدوا بيتا ثانية |
| Öldüğünü duyduğumda, duyduğum tek üzüntü kardeşimi hiç tanıyamama ihtimali yüzündendi. | Open Subtitles | .. عندما سمعت أنك مِت .. أيّ حزن كان محتمل وجوده هو عدم معرفة أختي أبداً |
| Bak, eğer sana ya da annene herhangi bir keder yaşattımsa üzgünüm. | Open Subtitles | انظري، متأسف لو كنت سببت أي حزن لك أو لأمك |
| Kendi hareketlerinin doğuracağı suçluluk ve keder duygusunu dindirdi. | Open Subtitles | القوَّة للتَخْدير أيّ حزن أَو ذنب سببها أعمالِه الخاصةِ. |
| Bu demir gibi sert görünen adamın içinde ölçülemez bir keder taşıyan bir kalp var. | Open Subtitles | إضافةإلى أن الحديد والصدأ الخارجي يؤلم قلب رجل يسبح .في حزن بلا حدود |
| Balinanın parçalanmış kemiklerini denize atışımız balina için, yas tutanı olmayan bir cenaze merasimi gibiydi. | Open Subtitles | وعندما ينتهي ذلك نقوم بإلقاء عظام الحوت بالبحر ولم نكن بأي حال نشعر بأي حزن في جنازته |
| Uçak enkazından geri kalanları kurtarmış gibi yapma, bir yalana dayanıp 324 aileyi yas tutmalarına neden olacak bir nüfuz bu. | Open Subtitles | تزييف استرداد حطام طائرة؟ وإخضاع 324 عائلة لعمليّة حزن بناءً على كذبة؟ |
| - Ama hiç acı çekmiyorum Bay Fogg. - Hiç mi? | Open Subtitles | "و لكنى لا أشعر بأى حزن, سيد "فوج - على الأطلاق؟ |
| "Çünkü fazla bilgi fazla acı demektir. ve bilgisini artıran acısını da artırır." | Open Subtitles | الحكمة الكبيرة هي حزن كبير و لزيادته لمعرفته زاد حزنه |
| Seks kötü gidene kadar farklılıklarımızı göz ardı ederiz, sonra da üzgün ve sinirli bir şekilde ayrılırız. | Open Subtitles | سنتجاهل اختلافاتنا حتى تسوء علاقتنا الجنسية ثم سنفترق في حزن وغضب |
| Soylu Kralım,bu gün sizin için üzücü bir gün. | Open Subtitles | الملك النبيل، هذا اليوم يوم حزن عظيم لك. |
| ama hayvanların kederi farklı bir şey çünkü biz burada hayvanların aklını okumaya çalışmıyoruz. | TED | ولكن حزن الحيوانات أمر مختلف، لأننا لسنا نحاول قراءة أفكار الحيوان، |
| Ama bunun yerine bana öyle hüzünlü baktı ki neredeyse ağlayacaktım. | Open Subtitles | لكنها بدلا من ذلك نظرت إلي في حزن شديد لدرجة أنني أوشكت على البكاء |
| Çekilen her ızdırap, ölen her anneannenin acısı aldatan her kocanın üzüntüsü benim başıma kalıyor. | Open Subtitles | كل حزن يعانون منه كل جدة متوفية كل زوج خائن |
| İnsanlar depresyonu sadece mutsuzluk hali olarak düşünürler. | TED | إن الناس تنظر إلى الاكتئاب على أنه حزن و حسب. |
| "Ve bundan sonra ölüm, gözyaşı, matem ve acı olmayacak. | Open Subtitles | "ولن يعود هناك موت أو بكاء أو حزن أو ألم" |
| Bizi, sevdiğimiz birinin ölümünün üzüntüsüyle kedere boğdurma! | Open Subtitles | أبعد عنا حزن موت الذين أحببناهم |
| Hayır diyemedim. Çok üzüldü. Belki de bir şey olmaz. | Open Subtitles | لم استطع الرفض حزن بشدة ربما ستكون الامور جيدة |
| O kızın kederli anına zorla girmeye hakkım yoktu. | Open Subtitles | لم يكن لي الحق بالتطفل على حزن تلك الفتاة |