| Eğer kız arkadaşını korumak istiyorsa bence onu rahat bırakmalısın. | Open Subtitles | إن كان يشعر بأنه يحمي خليلته عليك ترك الأمر وشأنه |
| Bebek kanunu, yeni doğanları korumak için tasarlandı, ailesini bulmamız için değil. | Open Subtitles | لقد وُضِع قانون الملاذ الآمن كي يحمي حديثي الولادة، وليس لمقاضاة الآباء. |
| Leziz anne sütündeki antikorlar çocuğu sadece 6 ay boyunca korur. | Open Subtitles | الأجسام المضادة في جسد الأم اللذيذة يحمي الطفل فقط لستة أشهر |
| Karısını öldürmek isteyen, zayıf, yetersiz ve pasif-agresif bir babayı koruyordu. | Open Subtitles | كان يحمي والدا ضعيفا عاجزا جنسيا, وعدواني سلبيا واراد موت زوجته |
| Önemli olan senin kiliseyle ve hükûmetle olan bağını koruyacak olması. | Open Subtitles | المهم هنا أن هذا الأمر يحمي علاقتك بكلّ من الكنيسة والحكومة. |
| Şanlı kentimizi yönetip koruması için... ona bilgelik bahşet. | Open Subtitles | امنحه الحكمه ليحرس و يحمي بلادنا المجيده |
| Halkı korumaya çalışırken hayatını kaybeden kendini işine adamış genç bir polisti. | Open Subtitles | كان هناك ضابط مختص قد أنقذ حياتها وهو يحاول أن يحمي العامة |
| Ve bu insanların kendilerini devletin gaddar yönetiminden korumak içindi. | Open Subtitles | وذلك كان لكي يحمي الناس أنفسهم ضد حكومة طاغية عليهم. |
| Birleşik Devletler Yasasının Birinci Ek Maddesi, konuşma özgürlüğünü korumak için vardır. | TED | خذوا التعديل الأول للدستور الأمريكي كمثال، الذي يحمي حرية التعبير. |
| İklim değişikliğini ve avlanmayı tersine çevirmek, okyanusların yarısını korumak ve karadan kaynaklanan kirliliği durdurmak. | TED | عكس التغيُّر المُناخي والصيد الجائر، يحمي نصف المحيط ويصدّ التَلَوّث المنبعث من الأرض. |
| Güvenlikli karbon fiber kasaya sahibiz. bu sistem uçak sahibini korur. standart bir arabanın çelik şasesinden yüzde 10 daha az ağırlıkta. | TED | لدينا قفص سلامة من ألياف الكربون الذي يحمي الركاب بأقل ب10 في المئة من الوزن الاعتيادي لهيكل الكرسي الصلب في سيارة. |
| Şifreler bilgilerinizi ucuzca ve fırsatçı bir şekilde ele geçirilmesinden korur. | TED | فالتشفير يحمي معلوماتكم من جمعها بطرق رخيصة وانتهازية. |
| Kuşkusuz Tanrı, kaptana verdiği ilhamlarla gemiyi korur. | Open Subtitles | من المؤكد أن الرب يحمي السفينة عبر إلهام قبطانها، |
| Maggie bizim böIgemizi korurken, babam da kendi böIgesini koruyordu. | Open Subtitles | في حين كانت ماق تحمي منطقتنا وادي كان يحمي اصته |
| Ama o sadece kendini koruyordu çünkü jel gerçekten soğuktu. | Open Subtitles | لكنه كان يحمي نفسه فقط لأنالمادةالهلاميةكانتباردةجداً. |
| Kendi insanlarını koruyacak ve inançlı insanların dualarına cevap verecektir. | TED | وهو يحمي أتباعه, ويجيب دعاء المؤمنين به. |
| Birinin bu aileyi koruması gerek, ben de boş boş oturuyormuşum. | Open Subtitles | على أحدهم أن يحمي هذه العائلة ولن أبقى مكتوفة اليدين |
| Güç kesildiğinde, sistem garaj kapılarını kapatıp binayı korumaya alacaktır. | Open Subtitles | مع إنقطاع التيار، النظام سيسقط بوابات المرأب كي يحمي المبنى |
| Bir daha buradaki hiç kimse Bren'in bu kabileyi korumuyor demesin. | Open Subtitles | لا أحد هنا يقول أن هذا القائد لا يحمي هذه العشيرة |
| Eğer Parkinson Hastalığı'na yakalanma riskini azaltmak istiyorsanız, kafein bir dereceye kadar koruma sağlıyor; kimse nedenini bilmiyor. | TED | إذا كنت ترغب في تقليل مخاطر الاصابة بمرض الشلل الاهتزازي الكافيين يحمي لحدٍ ما: لا احد يعرف السبب |
| Anahtar öğe ise, pozitif kapıyı... koruyan bir rüya efendinin olduğu... ve aslında onun rüya göreni koruduğu. | Open Subtitles | إن العنصر الرئيسي بأن هناك سيد للحلم شخص ما يحرس البوابة الإيجابية وفي الحقيقية يحمي المضيف النائم |
| Öfke dövüşcüleri korumaz,yok eder. | Open Subtitles | الغضب لا يحمي روح المقاتل انه يقضي عليها |
| Bunlar dünyanın zenginlikleri ve yediden yetmişe herkes bu hayvanları kaçak avcılardan yaşam alanı kayıplarından korumalı ve gelecek nesillere aktarmalı. | Open Subtitles | إنها ثروة عالميّة يجب على العالم بأكمله أن يحميها من الصيّادين غير الشرعيّين و من فقدان موائلها، و أن يحمي مستقبلها |
| Benim Tanrım masumları koruyup senin gibi alçakları cezalandırır. | Open Subtitles | الرب يحمي الأبرياء ويعاقب الأشرار أمثالك |
| Raporu, senin haricinde her şeyi korumuş gibi görünüyor. | Open Subtitles | هو يبدو بأنّ تقريرها يحمي كلّ شيء ماعداك. |
| Topraklarını kurtarmak için, onlara kendisi için en değerli şeyi önerdi: | Open Subtitles | ولكي يحمي أراضيه، عرض عليهم أغلى شيء عنده |