| Bu yüzden, Pete Garrison'un önemsediği tek kişi kendisidir dediğimde, bana güven. | Open Subtitles | لذا ثقى بكلامى عندما أخبرك أن الشىء الوحيد الذى يهتم به بيت غاريسون هو نفسه |
| Belki de hatunlar üzerine daha fazla yoğunlaşmalıyım. Milletin önemsediği tek şey bu zaten. | Open Subtitles | ربما يجب أن أحاول مضاجعة الفتيات ذلك الشيء الوحيد الذي يهتم به الجميع |
| Jose'nin önemsediği tek aile çete, anladın mı? | Open Subtitles | العصابة هي العائلة الوحيدة التي يهتم خوسييه لامرها تعرف؟ |
| Artık tek önemsediği şey bu görev. | Open Subtitles | هذة المهمة هى الشئ الوحيد الذي يهمه ويشغل باله |
| Kocamın tek önemsediği şey kızının kahramanı olabilmek. | Open Subtitles | كلّ ما يكترث إليه زوجي هو أن يكون بطلا في عينيّ ابنته |
| Tek önemsediği şey bu kızlara eğitim görebilecekleri bir yer vermekti. | Open Subtitles | كل ما كان يهمها أن تعطي لهؤلاء الفتيات مكان ليتعلموا فيه! |
| Bazen düşünüyorum da, şu koca dünyada Tony'nin önemsediği tek insan sensin. | Open Subtitles | أحيانا أعتقد بإنك الشخص الوحيد في كل هذا العالم يهتم به طوني بحق |
| Bazılarının geçilmesini önemsediği çizgiler vardır aynı basılmaması gereken parmaklar gibi. | Open Subtitles | يوجد هناك بعض الحدود لا يهتم الناس إذا تم عبورها مثل أن هناك بعض الحدود لا يجب أن تعبر |
| En çok önemsediği talepleri söylerken, sesinde belirgin bir yükselme gözledik. | Open Subtitles | كشفنا بعض الإهتزازات الواضحة على المطالب التي يهتم بها كثيراً |
| Bu zamanda çoğu insanın önemsediği hiç kimsesi yok. | Open Subtitles | بهذا الزمان والأوان، لا يهتم الكثير من الناس بأي أحد |
| Bak, sermaye ortaklarının önemsediği tek şey, yarıyıl temettüsü. | Open Subtitles | انظر .. الامر الوحيد الذي يهتم به هؤلاء المساهمون هي تلك المكافآت في آخر العام |
| O filmi ben de çok beğenirim, özellikle Hans'ın rehinelerin üstüne doğru gidip McClane'nin önemsediği kişiyi bulma sahnesini... | Open Subtitles | خصوصاً بالجزء عندما يقوم هان بالبحث بين الرهائن ليجد الشخص الذي يهتم مكلاين لامره |
| Kimsenin para kazanmak dışında önemsediği bir şey yok. | Open Subtitles | لا أحد يهتم بأي شيء بإستثناء جني المال، أتعلمون؟ |
| Jenna Maroney'e önemli olan konuları hangi adayın daha fazla önemsediği hakkında. | Open Subtitles | إنها عن ايهم اكثر من المرشحان يهتم عن المشاكل المهمه جداً لـ جينا ماروني |
| Ben beni ne kadar az önemsediği ve bu sahte ilişkiden benim hisleri önemsemeden kurtulduğu için sinirliyim. | Open Subtitles | أنا مجرد بالغضب ل انه يهتم قليلا جدا بالنسبة لي أنه يمكن التبديل فقط علاقات وهمية دون أي اعتبار لمشاعري. |
| Aslında önemsediği birine yapmak istediği son şey olabilir. | Open Subtitles | في الواقع، هو آخر شيء عنيدا من أي وقت مضى تريد أن تفعل لشخص ما يهتم به. |
| Yani randevularıma önemsediği için geldiğini sanıyordum. | Open Subtitles | أقصد إنني كنت أظن أنه كان يأتي معي لحضور المواعيد لأنه كان يهتم لأمري |
| Ama önce bana şu Orb'un ne olduğunu ve neden herkesin bu kadar önemsediği söyle. | Open Subtitles | لكن أولا سوف تخبرني عن ماهية هذة الكرة، ولماذا يهتم بها الجميع كثيرًا |
| Mesele benim neyi önemsediğim değil, onun neyi önemsediği. | Open Subtitles | المسألة تتعلق بما يهمه هو لا ما يهمني أنا |
| önemsediği tek şey bu olabilir. | Open Subtitles | هذا قد يكون الشيء الوحيد الذي يهمه. |
| Tek önemsediği benim mutluluğum. | Open Subtitles | سعادتـي هي كل ما يهمه |
| Tamam ama Kilgrave ondan korktuğunu biliyor, önemsediği tek şey de bu. | Open Subtitles | حسنًا، لكن (كيلغريف) يعلم بأنكِ خائفة منه وهذا كل ما يكترث له |
| Tek önemsediği o dandik işi. | Open Subtitles | كل ما يهمها هو وظيفتها السخيفة |