| yemek atıklarımı iç bir malzemeye dönüstürmek için bunların içine koydum. ki böylece saklayabiliyor ve sonra gübre haline getirilebiliyorum. | TED | أضع مخلفات الطعام في هذا المجفف، الذي يحول الطعام إلي مادة داخلية، أستطيع تخزينها ثم أحولها لسماد في وقت لاحق. |
| İğrenç kokan restoranda yemek kalitesini artırmaya çalışmakla aynı şey. | TED | هذا يشبه محاولة تحسين الطعام في مطعم له رائحة كريهة |
| Bu türlerden biri yemek bulduğunda geri dönüş yolunda kimyasal bir iz bırakır | TED | فعندما تجد إحدى النملات الطعام تعود به وتضع علامة على مسارها برائحة كيميائية |
| Herkes artık epey iyileştiğini söylüyor. Temiz hava, istirahat ve bolca güzel yemekler. | Open Subtitles | الجميع يقولون أنك أفضل كثيراً الآن الهواء النقى و الراحة و الطعام الجيد |
| Bende daha önce gitmiştim. yemekleri için bile gitmeye değer. | Open Subtitles | لقد ذهبت الي هناك أيضا الطعام فقط يساوي الرحلة كلها |
| Birlikte yemek hazırlayabilecekleri bir yerin buna uygun olduğunu düşündüler. | TED | واعتقدوا أن إعداد الطعام سويًا في مكان ما قد يفيدهم. |
| Buna bir benzetme şöyle olurdu; yemek masasında oturup acıkmayı beklemezsiniz, o zaman yatağın içinde yatıp uykunuzun gelmesini de beklemeyin. | TED | لذا المقارنة ستكون، أنت لن تجلس أبدًا على مائدة الطعام منتظرًا أن تجوع، فلماذا إذًا ستسلقي على سريرك منتظرًا أن تنعس؟ |
| Şimdi geriye, Amerikalılar Çin Yemeği yemek için yaygara koparıyordu. | TED | في ذلك الوقت، الأمريكيون لم يكونوا يزدحمون لتناول الطعام الصيني. |
| yemek yakalamak için yemi yok, yakalasa bile yiyecek dişleri yok. | TED | ليس لديه طعم لجذب الطعام او أسنان لأكله عندما يحصل عليه. |
| Hayat boyu yoksulluk içinde yaşamana, iyi bir yemek için başkalarından gelecek sadakaya muhtaç kalmana nasıl razı olurum? | Open Subtitles | هل تعتقدين بأنني سأجعلك تعيشين حياة الضنك طيلة حياتك . وتعتمدين على إحسان الآخرين لتحصلين على وجبات الطعام الجيدة |
| Önüne koydukları yemek dolu tabağın altına bakmak istiyorsun ama... buna gerek yok. | Open Subtitles | تريد أن تنظر تحت الصحن الذى وضعوا الطعام عليه. ليس هناك حاجة لذلك. |
| Dişlerinin arasında yemek artıkları kalmışta çıkarmak için buna ihtiyacım var.. | Open Subtitles | نعم, لديها بعض الطعام عالق بين أسنانها و أريد أن أستخرجه. |
| Kızkardeşine bir parça daha fazla yemek, o berbat yemekten, getirmeye çalıştı. | Open Subtitles | فقط ليحصل على شئ من الطعام المريع الذى كانوا يقدمونه لنا، لأخته |
| Ondan beri, kapı kapı yemek istemekten başka bir şey yapamadık. | Open Subtitles | بعدها ، لم يكن يمكننا شيء سوى المضي و طلب الطعام |
| Annem her zaman, yemek yerken ciddi konular konuşmak iyi değildir derdi. | Open Subtitles | أمي تقول دائمًا: الحديث في أمور جادة أثناء تناول الطعام ليس جيدًا |
| Bu arada, paralı olan tek şey yemek ve kira değil. | Open Subtitles | على فكرة، الطعام والإجار ليست الأشياء الوحيدة هنا اللي تكلف المال |
| Eğer sesini kesmezsen, şikâyet ettiğin tek şey yemekler olmayacak. | Open Subtitles | إذا لم تصمت، فلن يكون الطعام هو ما تتذمر منه. |
| Aynı zamanda kendi yerinde şefti ve spesiyalitesi moda yemekleri ruh yemekleriyle karıştırmaktı. | Open Subtitles | ورئيس الطباخين وصاحب فيوجن، لمن تخصص كان الاختلاط الطعام العصرية مع غذاء الروح. |
| Benim yapmam gereken ise yiyecekleri daha çok sayıda insana ulaştırmaktı. | TED | ما أردت فعله هو إخراج الطعام إلي مدي أوسع من الناس. |
| Birlikte gıda bankalarına gittik, ses ve fotoğraf kayıtları almaya başladık. | TED | وذهبنا معًا إلى بنوك الطعام وبدأنا بأخذ تسجيلات صوتية وإلتقاط الصور. |
| Ev Yemeği hala standart olarak kaldı; ama kalitesi oldukça düşmüştü. | TED | ظلّ إعداد الطعام منزلياً هو العادة، لكن جودته كانت في الحضيض. |
| Bunlar yemeğin seni beslemeden önce beslenmek için yediği şeyler. | Open Subtitles | هذا هو الطعام الذي يطعمونه لغذائك قبل أن يطعمونك إياه |
| Bazıları ise hala beraber vakit geçirmekten keyif alacaklar her ikisi de artık katı yiyecek çiğneyemedikleri zaman bile. | TED | وبعضهم سوف واصلون استمتاعهم بصحبة بعضهم البعض عندما لا يكون اياً منهم قادر على مضغ الطعام الصلب بعد الاَن |
| seni yemeğe davet etmek ve 5. oyunu... göstermek istiyorum. | Open Subtitles | نود ان ندعوك على الطعام و لمحة عن التحدى الخامس |
| Annenin yemeğini ben götüreyim, sen de bizimle gel, ha? | Open Subtitles | ما رأيك بأن أحضر لأمك الطعام وبهذا تستطيع الخروج معنا؟ |
| Sıradan şeyler var: kötü kokan kıyafetler ve yavan yiyecekler. | TED | لدينا المشاكل الإعتيادية: الملابس ذات الرائحة الكريهة او الطعام السئ |
| #Türkler gibi fes ve çarık giydiler... #...aynı yiyeceği yediler... #...birlikte sıkıntı çektiler... #...yük işlerinde, ulaşımda eşekleri kullandılar. | Open Subtitles | كانوا يرتدون نفس الملابس التي يرتديها الأتراك الطربوش و الصندل يأكلون من نفس الطعام و يعانون من الحرارة معاً |
| Düşündüm de belki akşam Yemeği istersin Hadi gidip yiyelim. | Open Subtitles | لكن أعتقد أنك تحتاج إالي عشاء. تعلم, بعض الطعام المشجع؟ |
| Dinle İtalyan olan her şeyin ustası, hafta sonu evimde Fellini festivali veriyorum ve onun ülkesinin en güzel yemeklerini sunmalıyım. | Open Subtitles | انظر, سيد كل شىء ايطالي انا اقوم بمهرجان فيللينى فى منزلى تلك العطلة الاسبوعية و انا يجب ان اقدم الطعام الجميل |