Kaderinizde böyle bir leke varken, diğer dünyaya huzurla girmenin bir yolu yok. | Open Subtitles | لا سبيل لأن تنتقل إلى عالم آخر يحملك إليه مصيرك |
Bilmenin yolu yok, ama sizin büyükbaba olacağınız zamana kadar yeteceğine eminim. | Open Subtitles | لا سبيل لنعرف ذلك ، و لكن هناك أمكانية أن يكون لديك أحفاد قبل ذلك |
- Emin olmanın bir yolu yok. - Bu tek olasılık. | Open Subtitles | لا سبيل لدينا للتأكد إنه الإحتمال الوحيد |
Oradan gemiyi geçirmenin imkânı yok, parçalayıp götürmezsen elbette. | Open Subtitles | ، لا سبيل إلى اجتيازه بالباخرة إلا إذا فككتها و حملتها |
Bilmek mümkün değil. Mayın patlamaları sensörleri aşırı yüklemiş olmalı. | Open Subtitles | لا سبيل لمعرفة ذلك لقد أثر التفجير على مستشعراتنا |
Bak, az önce gördüğümüz şeyden sonra, geri dönüş yok, anladın mı? | Open Subtitles | إنظري , بعد ما شاهدناه للتو لا سبيل للعودة , حسناً ؟ |
Fakat sen sürekli kendine acımayı bırakmadığın sürece buna bir çözüm yolu bulmamızın imkanı yok! | Open Subtitles | لكنني اعرف بأنه لا سبيل لإيجاد حل مالم تتوقفي عن الشعور بالأسف تجاه نفسكِ كل الوقت |
Bilmenin yolu yok, ama mekânizmayı geri çekmenin bir yolunu biliyorsan... | Open Subtitles | لا سبيل للتأكد ، لكن لو كنت تعرف سبيلا لإعادة تشغيل الآلية الخاصة بها |
Buradan giriş yapmasının hiçbir yolu yok. | Open Subtitles | لا سبيل لأن تكون قامت بتسجيل الدخول من هناك |
Yüksek sesle bağırarak çıkış yolu yok desen de Buradan bir çıkış yolu var ! | Open Subtitles | هنالك سبيل للخروج من هذا المكان مهما علا صياحكَ بأنّه لا سبيل |
Hala hayattaysa bile, ona dönebilmenin bir yolu yok. | Open Subtitles | لا سبيل لكَ للعودة إليها حتّى لو لم تمُت بحلول الآن. |
Pekala,öğe Fort Greene Kuriye'den dün gizlice yerleştirilmiş... ve para ile sipariş edilmiş, bu yüzden takip etmenin yolu yok. | Open Subtitles | وضعت من مجهول أمس ودفع عن طريق الدفع على الطلب لذلك لا سبيل لتعقبه |
Eğer onu kapalı tutarsam bir şekilde onu düzeltebileceğimi düşündüm. Ama onu düzeltebilmenin bir yolu yok.. | Open Subtitles | ظننت أنّي سأعالجها بطريقة ما إنْ أبقيتها قريبة، لكنْ لا سبيل لمعالجتها |
Yeni bir ahır inşa edip sorunları yok etmenin hiçbir yolu yok. | Open Subtitles | لن تكون هناك وسيلة لبناء حظيرة جديدة لا سبيل لإنهاء الاضطرابات |
Kötü haber görebildiğim kadariyla bu hiç olmamiş gibi davranmanin bir yolu yok. | Open Subtitles | الخبر السيّء هو، بِحسب ما أرى لا سبيل حقيقي للتظاهر أنّ ذلك لم يحدث |
Emin olmanın hiçbir yolu yok. İletişim koptu. | Open Subtitles | لا سبيل للتأكد، يبدو أن الاتصالات انقطعت |
demektir. "Buraya ait değilsin." çok nadiren, "Burada var olmanın ve mutlu olmanın bir yolu yok." | TED | "أنت لا تنتمي إلى هنا" نادرًا ما تعني، "لا سبيل لتواجدك وسعادتك هنا". |
- Geçmenin imkânı yok. - Yüzemez miyiz? | Open Subtitles | ــ لا سبيل لعبورها ــ هل نستطيع قعها سباحة؟ |
Evet, yine ben. Tüm numaraları denedim. Seninle bağlantı kurmamın imkânı yok. | Open Subtitles | هذا أنا، ثانيةً، لقد جرّبتُ الأرقام كافّة، لا سبيل لي للاتصال بكِ، ما الخطب؟ |
Yani bir hastalığın var ama bunu kanıtlamanın imkânı yok. Çok süper değil mi? | Open Subtitles | لذا في الأساس، لديكَ مرض، لكن لا سبيل لإثبات ذلك |
Jumper Sahasına geçmemiz mümkün değil. | Open Subtitles | لا سبيل للوصول إلى ميناء المركبات الطائرة |
Fakat geriye dönüş yok. | Open Subtitles | و لكن لا سبيل للعودة إلى الماضي. |
Her şeyi saklamanın imkanı yok. | Open Subtitles | لا سبيل لك تتمكن من مواكبة كل شيء. |
- Bunu bana senin söyleyebileceğini umuyordum. Tamam, bunun bir rastlantı olmasına imkan yok. | Open Subtitles | حسنا ، لا سبيل إلى أن يكون هذا وليد الصدفة |