| Önceki adli tıpçının buna bakması için bir sebebi yoktu. | Open Subtitles | الطبيب الشرعي السابق لم يكن لديه سبب لكي يبحث عنه |
| Hey, dostum, eminim herkesin burada olmak için geçerli bir sebebi vardır. | Open Subtitles | يا رجل، أنا متأكد أن الجميع هنا لديه سبب مقنع للتواجد هنا. |
| Kambur seni vurmadıysa... kesin mühim bir nedeni vardır, hepsi bu. | Open Subtitles | لو لم يطلق الأحدب عليك النار لقد كان لديه سبب قوي هذا كل شيئ |
| Evet ama ya dikkatli olması için bir nedeni varsa? | Open Subtitles | أجل لكن ماذا لو كان لديه سبب ليظل مركزاً ؟ |
| - Testi durdurmak için iyi bir sebebi var. - General Hammond'dan emir aldım. | Open Subtitles | لديه سبب وجيه لوقف لهذه التجارب لدي اوامر من الجنرال هاموند |
| Bunu yapmak için nedeni olan birileri var mı? | Open Subtitles | هل هناك أحد لديه سبب كي يطلق عليك النار ؟ |
| Anlıyor musunuz? Hayatına birilerinin kastı olduğunu düşünmek için geçerli sebepleri var. | Open Subtitles | لديه سبب وجيه للظنّ بأنّ هنالك تهديد صريح و وشيك على حياته. |
| Bu yüzden, Majestelerin iyimser olması için bir neden var gibi gözüküyor. | Open Subtitles | أن جلالتك لديه سبب لكي يكون متفائلا |
| Orada ölümle yüzleşirken yaşamak için bir sebebi vardı: Sevgi. | TED | يستلقي هناك يواجه الموت حيث كان لديه سبب ليعيش : الحب. |
| Ama bir samuray ekstradan bir kaç gün süre isteyip utanç ve alay konusu olma riskini alıyorsa mutlaka iyi bir sebebi olmalı. | Open Subtitles | إن خاطر الساموراى بجلب العار والسخرية ليتوسل من آجل مهلة يوم أو يومان لابد أن لديه سبب وجيه |
| Bayım, kambur seni vurmadıysa, mutlaka çok ama çok önemli bir sebebi vardır. | Open Subtitles | هذا غريب جدا لو لم يطلق الأحدب عليك النار لقد كان لديه سبب قوي هذا كل شيئ |
| Ve eğer başarılı olursa, üvey kızını canlı tutmak için bir sebebi de kalmaz. | Open Subtitles | و إذا نجح، فليس لديه سبب ليدعك على قيد الحياه |
| Ama eğer yaptıysa, iyi bir sebebi vardır. | Open Subtitles | ولكن إن فعل ذلك، فبالتأكيد سيكون لديه سبب مُقنع |
| - Kambur seni vurmadıysa kesin mühim bir nedeni vardır, hepsi bu. | Open Subtitles | لو لم يطلق الأحدب عليك النار لقد كان لديه سبب قوي جداً هذا كل شيئ |
| Albay onu gönderdiyse bir nedeni vardır. | Open Subtitles | حسنا ، لو كان الكولونيل قد اعاد ارساله مجددا سوف يكون لديه سبب |
| Ben onu hedef almadıkça onun davamızı karıştırmak için bir nedeni olmaz. | Open Subtitles | ولكن ليس لديه سبب للعبث في قضيتنا إلا إذا بدأنا في استهدافه |
| Buradaki kapının üstünü betonla kaplayan kişinin iyi bir nedeni olabilir. | Open Subtitles | آياً يكن من غطى هذا الباب ربما يكون لديه سبب جيد |
| bir sebebi var. bir sebebi olduğuna eminim. | Open Subtitles | لديه سبب من الأسباب أنا أعرف أن لديه سبب من الأسباب |
| Bunu yapacak nedeni olan tek bir kişi var. | Open Subtitles | -وهنالك شخص واحد لديه سبب لفعل ذلك |
| Hayatina birilerinin kasti oldugunu düsünmek için geçerli sebepleri var. | Open Subtitles | لديه سبب وجيه للظنّ بأنّ هنالك تهديد صريح و وشيك على حياته. |
| Olmaması için yalnız bir neden var. | Open Subtitles | لديه سبب واحد كي لا يفعل ذلك |
| Eğer seni bırakırsam, bunu yapması için bir sebep kalmaz. | Open Subtitles | لو تركتك تذهب فلن يكون لديه سبب لجعله يفعل هذا |
| Asıl soru şu, korkmak için bir nedeni var mı? | Open Subtitles | السؤال الوحيد هو، هل لديه سبب وجيه ليكون كذلك؟ |
| Bu yüzden gerçek olmadığı sürece böyle konuşmasının nedeni yok. Güzel. | Open Subtitles | وبالتالي ليس لديه سبب لقول ذلك ما لم يكن صحيحاً جيد |
| -Ve içlerinden yalnızca birinin iki yazının da ortadan kalkmasını istemek için bir nedeni vardı. | Open Subtitles | لكن فقط واحد منهم لديه سبب للرغبة في قتل القصتين |