| Kendi evimde bana yer kalmadı. Fırının içine kıvrılmak isteseydim başka tabii. | Open Subtitles | لا متسع لي في منزلي، ما لم أرغب بالتكوّر داخل فرن تحميص |
| Gördüğünüz gibi, artan yer yok. | TED | وكما ترون على الرسم الموضع لا يوجد أي متسع آخر |
| İşte benim önerim : Önümüzde defineyi bulana kadar vakit var. | Open Subtitles | إذن استمعوا لخطتي لدينا متسع من الوقت حتى نجد الكنز |
| Şu an açıklayacak vaktim yok, seninle saat 17:00'da ahırın orada buluşuruz. | Open Subtitles | انظر ليس لدي متسع من الوقت للتفسير الان ساقابلك بالاسطبل في الخامسه |
| Ever, peki, burada bir sürü oda olacak çünkü çiftliğe taşınıyoruz. | Open Subtitles | سيكون هناك متسع لك لأننا سننتقل إلى المزرعة |
| Size bir zarar vermeyeceğim. Ama fazla vaktimiz yok. Lütfen. | Open Subtitles | اسمعي انا لن أؤذيكي نحن لا نملك متسع من الوقت |
| Burası oldukça büyük bir park ve çok zamanımız var. | Open Subtitles | حسنا .. إنه منتزه كبير وهناك متسع من الوقت للكلام |
| Sonra Rönesans geldi ve her şey değişti, yeni bir fikir ortaya atıldı, dendi ki: bireyi, evrenin ortasına, bütün tanrıların ve bilinmezliklerin üstüne yerleştirelim. Artık, kutsal emirler alan mitolojik yaratıklara yer yok. | TED | ثم جاء عصر النهضة وتغيّر كل شئ، وحصلنا على هذه الفكرة الكبيرة، وكانت لنضع كل شخص في مركز الكون فوق كل الآلهة والأسرار ، وليس ثمة متسع للمخلوقات الصوفية التي تتلقى الإملاء من الآلهة. |
| - yer yok, yer yok! - Ama bir sürü yer var. | Open Subtitles | لا يوجد متسع لكنني ظننت أنه يوجد الكثير من الفراغ |
| Senin için de yer var Larry. | Open Subtitles | هنالك متسع من الغرفة اذا أردت الذهاب , لار |
| Bu masada bir sürü yer var. Neden iskemlelerinizi ayırmıyorsunuz? Kalsın, teşekkür ederiz. | Open Subtitles | هناك متسع كبير على هذه الطاولة، لمَ لا تبعدوا كراسيكم قليلاً؟ |
| Birinci trimesterde, embriyoyu tutacak kadar yer var. | Open Subtitles | هناك متسع كبير للجنين خلال الأشهر الثلاثة الأولى |
| Daha fazla yer olan bir köşe bulabiliriz. | Open Subtitles | ربما علينا أن نبحث عن مكان متسع أكثر من هذا |
| Evet, bunu tartışırız, hala yeterince vakit var. | Open Subtitles | نعم سنتناقش بالامر لكن لا يزال هناك متسع من الوقت |
| Sanmak bana göre bir şey değil. Buna vaktim yok. | Open Subtitles | لا أهتم بالخيال كثيراً ليس لدي متسع من الوقت لذلك |
| Motel 6'da mutlaka oda vardır. | Open Subtitles | وأنا واثقة أن الفندق الرخيص يوجد لديه متسع لنا |
| Bir gün her şey için fazlasıyla vaktimiz olacak. | Open Subtitles | سأعلمك. يوماً ما سيكون لدينا متسع من الوقت |
| Sizlerin oyun oynadığınızı giderek daha güçlü şekilde hissediyorum. Çok az zamanımız kaldı. | Open Subtitles | أنا لدي شعور قوي هنا انكم غير جديين ليس لدينا متسع من الوقت |
| -Senin vaktin olabilir ama benim yok. | Open Subtitles | قد يكون لديكِ متسع من الوقت . أما أنا فلا. |
| Sen ise tamamen boş verdin. | Open Subtitles | و لكنكِ أفسدتها تماماً كان لديك متسع من الوقت |
| Oh, yo, zaten bu tarafdan gidiyoruz, ve bir sürü yerimiz var. -Gerçekten, çok naziksiniz. | Open Subtitles | لا نحن عائدون من نفس الطريق وهنالك متسع لك |
| İleride yeterli boyda bir alan var ama sert olacak. | Open Subtitles | هناك حقل متسع بما يكفي أمامنا ولكن الهبوط سيكون وعراً |
| Anne ile öyle meşguldü ki bol bol zamanım oldu. | Open Subtitles | لقد كان منهمك جدا معها مما أتاح لي متسع من الوقت للنظر |
| Bolca zamanın var ve gidecek yerin yok. | Open Subtitles | لديك متسع من الوقت ولا مكان لتذهب اليه |
| Herneyse, üç gün altını bulup kaçmam için yeterince uzun bir süre. | Open Subtitles | مستحيل إذا إستطعت خداعهم لثلاثة أيام سيكون هنالك متسع من الوقت لنهرب |