| Biliyorsundur, 'Huzur Veren' davasıyla ilgili bir cinayet tahtası varmış. | Open Subtitles | هل تعلم بأنها كانت تملك لوح الجرائم المتعلق بقضية السفاح |
| Sonra onun suç tahtası için kullandığı kırmızı ipini buldum. | Open Subtitles | ثم وجدت الخيط الأحمر الذي يضعه على لوح الجرائم خاصته. |
| Çekirdek Tableti tanımıyor. | Open Subtitles | انها لا تعمل لأن الصميم لا يتعرف على لوح التحكم |
| Dişi erkek elemanlarıyla aynı meşeye bağlanmışlardı, tahta yumuşak olduğundan keskimle yontarak çıkarmayı başardım. | Open Subtitles | بوصلات نُقر ولسان في نفس لوح البلوط، ولكن بأشرطة من الخشب الناعم الذي يُمكن لأداتي خلعه. |
| ki basitçe yazı tahtasını kurgu çizimleri için yenileyen çevrimiçi bir ortam. | TED | هذا ما هو إلا مساحة على الانترنت، و الذي هو – بكل بساطة لوح رسائل معدَّل و الذي يشجع الكتابة التعاونية للخيال. |
| ve sadece küçük bir tablet bilgisayarında çizerek, bütün aydınlatma donanımı istediğin şekle giriyor. | TED | وهذا يتم عن طريق الرسم على لوح كمبيوتر، فتقوم المصابيح بالتغير الى الشكل الذي تريد. |
| Ve bir sörf tahtası ile de beraber kullanılmak üzere tasarlanmıştır. | TED | وقد صممت هذه البذلة كي تتناسب مع لوح التزلج. |
| Bu karolar, kompleks, kendi kendine düzenlenen bir satranç tahtası oluşturuyorlar. | TED | وكما ترون هذه البلاطات تتشكل بصورة ذاتية معقدة على شاكلة لوح شطرنج |
| Skysurfing ayağa takılan bir sörf tahtası ile yapılan skydiving. | TED | والتزلج الهوائي بإستخدام لوح تزلج في الأقدام |
| Eğer şeytan Tableti şeytanları cehenneme kapıyorsa sence melek Tableti bize ne yapacaktır? | Open Subtitles | إن كان لوح الكائنات الشيطانية بوسعه إبقائهم بالجحيم |
| Şeytan Tableti'nin diğer yarısını arıyordum. | Open Subtitles | كنت أبحث عن نصف لوح الكائنات الشيطانية الآخر |
| Eğer Şeytan Tableti Cehennemin Kapısı'nı kapatıyorsa Melek Tableti ne yapıyor? | Open Subtitles | لو كان لوح الشياطين يمكنه اغلاق بوابات الجحيم فماذا يمكن فعله بلوح الملائكة؟ |
| O zaman birlik levhasını gözlerinin önüne getir ki neden kutsandığını ve neden tahta çıktığını hiçbir zaman unutmasın. | Open Subtitles | ثم احمل عالياً لوح الوحدة أمام عينيه حتى يتذكر دائماً الغرض من تكريسه |
| - Aynen. Ve sörf tahtasını yukarı kendisinin bağladığını söyledi. | Open Subtitles | وقال بأنه ربط لوح التزلج إلى سقف السيارة بنفسه |
| Bu bir Goa'uld tablet aygıtı, Argos'da bulduğumuza benzer. | Open Subtitles | إنه لوح كتابة للجواؤلد مثل الذى وجدناه على أرجوس |
| Merhaba ufaklık. Kameraya el salla. | Open Subtitles | مرحباً، أيها الصغير لوح بيديك إلى الكاميرا |
| Seni görmek istedi, birkaç telefon etti sonra sihirli değneğini salladı ve puf! | Open Subtitles | يريد ان يتحدث معك لذا قام ببعض الاتصالات و لوح بعصاه السحرية و بوف |
| Eğer yapışkan uç noktalarına, uçtaki DNA parçacıklarına bakarsanız, bir nevi satran. tahtasına benzediklerini görürsünüz. | TED | ولكن ان نظرتم الى الزوايا .. فان هذه الاجزاء من الحمض النووي تبدو وكانها تشكل لوح شطرنج .. |
| tahtanın üzerinde en az bir hafta yatman gerekirdi. | Open Subtitles | يجب عليك ان تنامي على لوح خشبي لمده اسبوع على الاقل |
| Bu benim ilan tahtam, en sevdiğim karikatürleri koyduğum yer. | Open Subtitles | هذا هو لوح النشرات حيث أنشر كل القصاصات التي أحبها من المجلات الهزلية انظر.. |
| Hayır, buraya seni tahtaya bantlayıp ağzına bez sokup içine su dökmeye geldim. | Open Subtitles | لا,أنا هنا لأحزِّمك في لوح وأضع قطعة قماش في فمك وأسكب الماء عليه |
| Sanırım bu şey bir mesaj bırakmış. Ouija tahtasında... | Open Subtitles | أعتقد أن ذلك الشيء أنا لا أهتم لما يقوله ذلك الشئ على لوح أويجا |
| Bir keresinde 12 yaşındayken, sıçrama tahtasından atlayıp... | Open Subtitles | لأننى ذات مرة عندما كنت فى الثانية عشر من عُمرى قفزت من على لوح الغطس |
| Aslında bu logoyu ben tasarlamıştım. Sörf tahtasının üzerine koymuştum. | Open Subtitles | انا في الحقيقة صممت ذلك الشعار وضعته على لوح طويل |
| Elbiselerini, kay kayını. Dylan'ın hastaneye getirdiği her şeyi almış. | Open Subtitles | ملابسه، لوح التزحلق وأي شيء قد جلبه معه إلى المستشفى |